-
13 Ekim 2025 Haftası
“H.D., 10 Eylül 1886’da, Amerika Birleşik Devletleri’nin doğu yakasındaki Pennsylvania eyaletinin Bethlehem kasabasında doğdu.Bu İncil kokulu adı kasabaya kurucuları vermişti. 1741 yılındaSaksonya’daki baskı üzerine Moravyalı Kardeşler tarikatınınüyeleri ülkelerini terk edip Amerika’ya göçmüşler ve aynı yıl içindede kasabalarını kurmuşlardı. Moravyalı Kardeşler tarikatınınen eski üyeleri ise, Moravya’dan göç etmişlerdi Saksonya’ya,Slav kökenli kabilelerin ülkelerini ele geçirmeleri üzerine. Ortaçağtarihine… Continue reading
-
Bilmek zamanı
Başsız meleklerin ışığı Kalbin gölgesi düşer mi? Deniz yutmuyor, çağırıyor Şimdi bileceğim Söndürmeyin ışığı Continue reading
-
Aydınlanmanın gölgesinde
Karanlık bir oda. Ortada, tek ışık kaynağı olan güçlü bir mum veya lambanın aydınlattığı bir masa. Masanın üzerinde cam bir hava pompası içinde beyaz bir kuş, kanatlarını çırpıyor, nefessiz kalmak üzere. Masayı çevreleyen bir grup insan: kadınlar, erkekler, çocuklar… Her biri farklı bir duygunun ifadesini taşıyor. Bir kadın kuşun hazin sonundan korkmuş, gözlerini elleriyle kapatmış;… Continue reading
-
6 Ekim 2025 Haftası
“Kendimi genellikle yeryüzünün her yerinde sürgün sayıyorum. Ve hiçbir yerinde göçmen saymıyorum. Yazdıklarım göçmen yazını değil. Somut anlamda sürgün yazını da değil. Ben kendi kendimi her an, her yerde için için sürüyorum.” “Berlin’de kaldığım bir yıl, beni edebiyatla baş başa bıraktı. Bu durum hem çok yararlı, hem de çok yorucu oldu. Acı duyarak, hem de… Continue reading
-
Çaresizliğin normalleşmesi
Son zamanlarda sosyal medyada ‘anti-başarı’ içeriklerine denk geliyorum. Bu, özellikle ekonomik belirsizliklerin ve geleceksizlik duygusunun artması, mikro ve makro düzeyde yaşanan mutsuzlukluklarla bir tür alt akım hâline geldi. Uzun süre sosyal medyada hâkim olan anlatı “kendini geliştir, yeter ki iste, her şey mümkün” mottosuydu. Bu söylemlerin üzerimizde yorgunluk, suçluluk ve tiksinti yarattığını hepimiz fark ettik.… Continue reading
-
Balina
Yukarıdayım Denizde bir gölge Şükran Çantaları taşıyamıyorum Yüzümde tanımadığım sakallar Yukarıdayım Gölge de tırmanıyor Beni yalnız bırakmayacak Ben yalnızım oysa Uzaktan güzel, yakından çirkin Hayaletlerin çarşafları kayalıklara takılıyor Çarşafsız hayaletler özgür Korku Siyah saçlarıma laf ediyor bir kadın Benimkiler kahverengi oysa Akşam beraber tarayacağız saçlarımızı çarşafsız aynada Continue reading
-
Doğu-Batı meselesi
Edebiyatımızın ve kültürümüzün güncel meseleleri üzerine sık sık düşünüyorum. Bunlardan biri elbette ki hâlâ ilk meselemiz olan ve varlığımızın sonuna dek uğraşacağımız Doğu-Batı ikilemi. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, hem toplumsal hem de bireysel olarak bizi sancılandıran bir konu. Tanpınar’da, Halit Ziya’da, Orhan Pamuk’ta hissettiğimiz o gerilim en küçük hücrelerimize işlemiş biçimde hep bizimle. Bu konuya ilişkin en… Continue reading
-
Pharmakon
İlaç, bir hastalığı iyi etmek veya önlemek için türlü yollarla kullanılan madde ve çare, önlem anlamlarına geliyor. Arapça’daki derman, şifa anlamına gelen kelimeden türetilmiş. İlk anlamı iyileştirmek olmasına karşın Türkçede anlam kaymasına uğrayan sözcüklerden biri. Böcek ilacı derken aslında böceği öldürecek ama insanın hâkimyetini sürdürecek bir şeyden bahsediyoruz. İnsan merkezci görüşün dildeki yansımalarından biri. İngilizce… Continue reading
-
Liebermann Villa
Yılın son güneşli günlerinden birinde Wannsee Gölü kıyısındaki Liebermann Villası’nı ziyaret ettik. Burada yaşasaydık ya şair ya ressam olurduk diyeceğimiz bu köşk, empresyonist ressam Max Liebermann tarafından 1909 ile 1910 yılları arasında yaptırılmış. “Göldeki şatom” dediği bu evde ailesiyle birlikte şehirden kaçıp yaz aylarını geçirirmiş. Liebermann, hem eserleriyle hem de Berlin’in kültürel yaşamındaki rolüyle, 19. yüzyıl sonu… Continue reading
-
29 Eylül 2025 Haftası
“Tam olarak ne zamandır yazdığımı bilmiyorum. Ama düşünüyorum da, aslında en başından beri yazmış olsam gerek – kafamın içinde…Kitap benim için hep kutsal bir nesne oldu. Yazarları tanrı katında, ulaşılmaz varlıklar olarak gördüm. Yazarlık bir tür tanrılıktı; dolayısıyla, yazarlığa özenmek, tanrı olduğunu iddia etmeye kalkışmakla eşdeğer bir küstahlık sayılmalıydı. Yazar olunamaz, ancak yazar doğulabilirdi. Bu… Continue reading