-
Haftalık Pazar Bülteni
Haftalık notlar: Edebiyat, mitler ve zihnin kuytularında gezintiler Her hafta okuduklarımı, düşündüklerimi, bazen yazdıklarımı paylaştığım bir bültene başladım. Continue reading
-
Sanatla ne yapıyoruz? Maruz kalmak mı, katkı sağlamak mı, yoksa çalmak mı?
Sanat eserine baktığımızda ne olur? Bir tablonun önünde durduğumuzda, bir şiiri okuduğumuzda ya da bir performansa tanıklık ettiğimizde gerçekten ne yaşanır? Pasif bir seyir mi, anlam üretimine katılım mı, yoksa yaratıcı bir sabotaj mı? Sanat bir etkileşim hâlidir. Etkileşimin derecesi ise Eco’ya göre eserin açıklık oranına göre değişir. Bir trafik levhasını tek bir biçimde okurken,… Continue reading
-
Neden bir bülten?
Pazar sabahı ilk bültenimi okurlarla paylaştım. Bültene olan ilgi ve güzel yorumlar beni çok mutlu etti. Eğer hâlâ üye değilseniz buradan olabilirsiniz. Üye olup da maili göremediyseniz spam klasörünü kontrol etmekte fayda var. Peki neden bir bültene ihtiyaç duydum? Bloga veyahut bana aşina olanlar hayatımın büyük bir bölümünü okuyarak ve araştırarak geçirdiğimi bilirler. Öğrenmek ve… Continue reading
-
Sevim Burak: kalbime yürüyen iğne
Bloga bir Sevim Burak bölümü ayırsam yeridir. Sanırım Kafka, Sevim Burak için neyse; Sevim Burak da benim için o. Onu ilk okuduğum günden beri aklıma düşmediği bir gün bile var mı, emin değilim. Şu sıralar Sevim Burak’ın oğlu Karaca’ya yazdığı mektupları okuyorum. Kafka’yla ilgili şöyle diyor: “Benim hocam, tanrım Kafka’dır, bilirsin, o’nu hiçbir zaman aşamıyacağım… Continue reading
-
Zihin ve Bilinç – IV
Zihni ve bilinci anlamaya çalıştığım yazı dizimin bu bölümünde, bazı yaratıcı kişiliklerin sınırlarında dolaştıkları karanlık bir alana odaklanıyorum: intihar. Freud’un melankoli kavramı ve ölüm dürtüsüyle, Jung’un gölge arketipi ve kolektif bilinç dışı kavramı, bu karanlık alanda yol gösterici olabilir mi? Nilgün Marmara, Sylvia Plath ve Emily Dickinson’ın yaşamlarına bakarak ölümle kurdukları ilişkiyi anlamaya çalışacağım. Uyarı:… Continue reading
-
Cringe olmayana dek cringe olmak
05.07.2025, 06:05, Berlin Dün, içerik üreticisi Demet Ün’ün şu cümlesine denk geldim: “Yapacağın, paylaşacağın şeyler ‘cringe’ olacak, ta ki bir gün olmayana kadar.” Bu, sadece içerik üretimine değil, tüm yaratma süreçlerine, tüm görünür olma çabalarına yayılabilecek kadar yerinde bir tespit. ‘Cringe’ son yıllarda sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan bir kelime. Türkçeye en yakın karşılığı ‘utanç… Continue reading
-
Museum Knoblauchhaus
Hafta sonu Berlin’de savaştan sağ çıkmayı başaran nadir yapılarından biri olan Knoblauch Evi’ni ziyaret ettim. Ev, 1759 yılında inşa edilmiş ve özellikle Biedermeier dönemi yaşam tarzını yansıtan eşya ve düzeniyle dikkat çekiyor. Biedermeier, 1815 ile 1848 yılları arasında, özellikle Almanya, Avusturya ve İsviçre gibi Alman etkisindeki coğrafyalarda görülen bir kültürel, sanatsal ve toplumsal dönemmiş. Adını,… Continue reading
-
Kusurlu başlangıçlar
Bilenler bilir tam bir proje insanıyımdır. Programlar oluşturayım, süreçler tanımlayayım, notlar alayım, araştırmalar yapayım… Bir şey aklıma düştüyse üzerine çalışmaya başlamak zorundayım. Ben varsam olayların boyutu her zaman büyür. Bu durum çevrem için zaman zaman yorucu olsa da şimdiye dek bir zararını görmedim. Nisan ayında aynı kafenin aynı masasına oturmuş aynı kiliseyi ardında gökyüzüyle fotoğraflamıştım.… Continue reading
-
Aydınlık geceler, orman ve Berlin Filarmoni
27 Haziran’da Berlin Filarmoni’yi açık havada dinlemeye gittik. Sahnenin adı Waldbühne, yani Orman Sahnesi. Gerçekten Berlin’in ormanlık alanlarından birinin içindesiniz. Şehrin biraz dışında yollar, bulvarlar, alanlar kocaman. Şehirde aslında ne kadar klostrofobik yaşamlar sürdüğümüzü bir kez daha fark ettim. Yine de Berlin’de olduğumuz için şanslıyız. Sezon kapanışı konserinin şefi Gustavo Dudamel. Venezuelalı şefle Berlin Filarmoni… Continue reading
-
Yeninin peşinde, yabancılaşmanın kıyısında: Edebiyat-ı Cedide
Edebiyat-ı Cedide’nin başlangıcı neredeyse bir şiir kazasıyla olmuş: 1896’da Hasan Asaf’ın, Malumat dergisinde yayımlanan Burhan-ı Kudret şiirindeki bir beyit edebiyatımızda yeni bir dönem başlatmış: “Zerre-i nurundan iken muktebes Mihr ü mehe bakmak abes” Bu dizelerdeki “abes” ve “muktebes” kelimeleri bir tartışmanın fitilini ateşlemiş. Çünkü biri “peltek s” (ث), diğeri ise “sin” (س) harfiyle bitiyor. Yani… Continue reading