An’lar

  • Bazı an’lar

    Bazı anların hissini zaman geçtikten sonra tekrar hatırlayabilmek için buraya not düşüyorum. Çoğunlukla o yazıyı yazdığımı unutmuş oluyorum ama dönüp okuyunca hissi bıraktığım yerde beni bekler buluyorum. Burası Nikolaikirche (Aziz Nikola Kilisesi). Berlin’in ilk yerleşim bölgesi Nikolaiviertel’de bulunuyor. Nikolaiviertel, en sevdiğim yerlerden biridir. Başka bir zamana ışınlanmış duygusu verir. Şehrin tam ortasında bulunmasına ve epey… Continue reading

  • Seda Yüz Komedi Gösterisi

    1 Nisan’da Seda Yüz’ün komedi gösterisine gittik. Ruh hâlimiz komedi kaldıracak bir durumda değildi ancak bileti çok önceden almıştık. Ne yalan söyleyeyim aralıksız gülmek çok iyi geldi. Bugünlerde beni telefondan ve gündemden uzaklaştıran her şey çok iyi geliyor. Seda Yüz’den önce sahneye Berlin’de yaşayan komedyen Ayten Karadeniz çıktı, ona da çok güldük. Ve ardından Seda… Continue reading

  • Sümbüle övgü

    Sümbül en sevdiğim çiçek. Tam da mevsimi. Bizim parka da ekiyorlar. Sümbül kokusu kovalıyorum parklarda. Dün markette görünce sevinçle bir demet de eve aldım. Kokusu tüm kötülüklerin üzerini örttü sanki. Sanki çocuklar serbest bırakıldı. Evimiz çok büyük değil. Tüm eve yetiyor kokusu. Ben yine de hangi odaya geçersem yanımda taşıyorum vazoyu da. Kokuyu birinci elden… Continue reading

  • Şiir İnceleme & Kolaj Atölyesi – İstanbul’u Dinliyorum

    Lütfen alıcılarınızın ayarıyla oynamayın, açıklayabilirim 🙂 Geçtiğimiz haftalarda çok keyifli bir atölyeye katıldım. Yukarıda gördüğünüz ne idiği belirsiz şey de benim eserim. Hiç davetkâr değil biliyorum. Neyse ki diğer eserleri görmüyorsunuz da bir kıyas yapılamıyor 🙂 Ama dürüst olacağım en göze hitap etmeyen benimkiydi. Ne yapalım herkesin sanatına kimse karışamaz. Geçtiğimiz aylarda Berlin’de bir Türkçe… Continue reading

  • Patricia Kopatchinskaja & Fazıl Say konseri

    Hoşlandığım etkinlikleri burada paylaşmaktan keyif alıyorum. 18 Mart gecesi, 19 Mart’a bizi neyin beklediğini bilmeden çok güzel bir konsere gittik. Gündem sebebiyle şimdi paylaşabiliyorum. Fazıl Say sağ olsun Berlin’e sık sık geliyor, biz de düzenli olarak takip ediyoruz. Bu kez keman virtüözü Patricia Kopatchinskaja ile geldiler. İkili aslında uzun süredir beraber çalışıyormuş ancak ben ilk… Continue reading

  • Evde yokken misafir gelmiş!

    Bir gün parka gitmedim, bahar gelmiş. Ağacından çalısına türlü türlü bitki nasıl böylesine senkronize olabilmiş de yeşillenmiş, şaşkınım. Yüz insan koysak; kolumuzda saatlerimiz, elimizde iletişim kelepçelerimiz böylesini yapamayız. Düzenden çok ayrı düşmüşüz. Saate ve telefona değil, düzenle bir olmaya ihtiyacımız var. Geçen yaz parkta kitap okumaya başladım ama genellikle akşam saatlerine ya da hafta sonuna… Continue reading

  • Berlin’e dönüş

    Kendimi ‘küçük yer insanı’ olarak tanımlarım. Küçük yerde yaşama isteğimi dillendirip dururum. Küçük yerden on sekiz yaşımda çıktım. O günden beri kocaman şehirlerdeyim. Bir terapist endişelerim arttığında kafamda mutlu bir yer yaratmamı ve güvenli bir yer olarak oraya sığınmamı salık vermişti. Güvenli yerim lacivert sulara uzayan sakin bir iskeleydi. Küçük yerde yaşalama hayalimin de şehir… Continue reading

  • Selam Dünyalı!

    Geçen sene Dünya bir buzulun içinden benimle konuştu. Birbirimizi yakından tanıyınca daha da etkilendik birbirimizden. Dün gece bu sefer evren göklerden bana seslendi. “Selam Dünyalı! En favori insanlarımdan biri sensin, kıymetini bil,” dedi. “Bilmem mi efendim! Duygularımız karşılıklı. En çok istediğim şeylerden birini gerçekleştirdiğiniz için teşekkür ederim,” diye cevapladım. Yaşı benden epey büyük, ‘sen’ diyecek… Continue reading

  • Sitronscones

    Tromsø‘da sevimli bir kafe. Norveç Halk Hikâyeleri kitabım ve yeşim çayımla mutluyum. Tuzlu bir şeyler almak için tezgâha gidiyorum. Gözüme yuvarlak, ekmek tipli bir şey çarpıyor. Kurabiye veya şekerli hamur insanı değilim. Ama aklıma düşüyor bir kez, denenecek. Tadım yapılıyor. Bana seslenen bu ekmekçik babaannemin çocukluğumdaki kurabiyeleriyle aynı tat. Belki şekeri biraz daha az. İki… Continue reading

  • Yaşamaya teşvik

    İkinci uçuşumuzdan önce havalimanında birkaç saat geçirmemiz gerekiyor. Yazmak planımda yoktu, ancak öyle güzel masalar konumlandırmışlar ki, kendimi durduramadım. İskandinav ülkeleri sade ama insancıl tasarımlarıyla insanı yazmaya, yemeye ve içmeye kısacası yaşamaya davet ediyor. Davete icabet ediyorum. Continue reading