Güzel söz söyleyememe sanatı

27.03.2024, 06:33, Berlin

Sabah masabaşına oturunca tabletim her gün bu saatlerde açtığım bu dosyayı açayım mı diye, telefonum da 25 dakika sayacı başlatayım mı diye soruyor. Tam bir memur mesaisi. Her gün, her şey, aynı vakitte, aynı şekilde yapılıyor ve bu düzen bana mutluluk veriyor. Dün taşan heyecanlarımdan biri insan içinde dökülünce bir arkadaşım beni artık tanıdığını söyledi. Hoşuma gitti. Aynı heyecan yazılarıma da taşıyor çoğunlukla. Ve sanırım yazışarak iletişim kurduğum insanlar beni daha iyi tanıyorlar. Sözlerle aramız limoni. Söyleyecek hiçbir şeyim yok ama yazacak çok şeyim var. Söylersem kimse dinlemiyor sanki. Ama yazarsam sadece dinlemek isteyen okuyor. O yüzden konuştuğumdan çok yazıyorum. Hitabeti güçlü insanların hayranıyım. Kendini dinletebilenlerin. Ne zaman sustuğumu hatırlamaya çalışıyorum. Üniversite sonrası olmalı. Lisede severdim kendimi ifade etmeyi. Münazara yarışmalarına katılırdım. Üniversite’de aktif araştırmalar, söyleşiler ve sunumlar yapan bir takımın üyesiydim. Hatta okuluma bir buçuk saat mesafedeki yurdumdan sırf bu buluşmalar için kampüse gelirdim. Sonra derslere girmeden dönerdim. Kaç dersten kalındı devamsızlık yüzünden ve aslında ben hep okuldaydım. Üçüncü sınıfta böyle devam edersem okulumun uzayacağını anlayınca derslere girmeye başladım. Başka üniversiteden geçiş yaptım sananlar oldu. Kulübe karşı heyecanımı da çoktan kaybetmiştim. Dört senelik üniversiteyi iki senede bitirdim diyebiliriz 🙂 Çalışırken de susmamışım aslında. Diksiyon kursuna gidip Nazım Hikmet şiirlerini insan önünde okuduğum aktivitelere de katılmıştım. Yazarken hatırlıyorum bunları. Demek Almanya’da susmuşum ben. Yazarken hayatını keşfeden insan 🙂 Konuşurken pek becerikli ve havalı bulmuyorum kendimi. Yazışarak bağ kurduklarım benimle konuşsalar pek sevmezler gibi bile geliyor. Anlatmaya çalıştıkça hep eksik kalıyor bir şeyler. Havalı kelimeler satırlarda duruyor, konuşurken onların yerini anlamsız ünlemler dolduruyor sanki. İlgimi çekmeyen konular  hakkında konuşma istediğim asla yok. Anlamayacağını düşündüğüm insana da asla nefes harcamam. He he der geçerim. Ama hem konu hem insan ilgimi çekiyorsa o zaman beni yazarken daha ileri taşıyan heyecanım konuşurken geri götürüyor. Derinlere dalmak isterken karada kalıyorum. Konuşmaya konuşmaya unutuyor galiba insan. Belki de böylesi daha iyi. Kim olduğumuzu unutmasak nasıl yeni insanlara dönüşeceğiz? 



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *