“H.D., 10 Eylül 1886’da, Amerika Birleşik Devletleri’nin doğu yakasındaki Pennsylvania eyaletinin Bethlehem kasabasında doğdu.
Bu İncil kokulu adı kasabaya kurucuları vermişti. 1741 yılında
Saksonya’daki baskı üzerine Moravyalı Kardeşler tarikatının
üyeleri ülkelerini terk edip Amerika’ya göçmüşler ve aynı yıl içinde
de kasabalarını kurmuşlardı. Moravyalı Kardeşler tarikatının
en eski üyeleri ise, Moravya’dan göç etmişlerdi Saksonya’ya,
Slav kökenli kabilelerin ülkelerini ele geçirmeleri üzerine. Ortaçağ
tarihine ya da gizemli ilk Hıristiyan tarihine meraklı olanlar
(örneğin Umberto Eco’nun Gülün Adı romanını gerçekten ve
dikkatle ve çözümleyerek okuyanlar) Moravya’nın gizemini bilirler.
Özellikle İsa’nın çarmıhta ölmediğini, karısını ve çocuğunu
yanma alıp Avrupa’ya geçtiğini, onunla birlikte ayrılanlardan bir
kısmının da Moravya’da yarı pagan, yarı Hıristiyan bir topluluk
oluşturdukları ve özgün bir uygarlığa yol açtıkları söylene gelir.”
“1) Nesnel ya da öznel yaklaşımla “nesnel varlıklar”ın doğrudan
ele alınması; 2) Şiir içinde zorunlu olmayan hiçbir sözcüğe asla
yer verilmemesi; 3) Şiirin ritminin bir metronomunki gibi mekanik
olmayıp, müzik cümlelerinde olduğu gibi birbirini bütünleyici olması,
gerekmektedir. Bu haliyle “Imagiste” şiir Victoria çağının
belagatle tıkış tıkış, işlevsiz süslerle anlamsızlaşmış şiiri yerine,
Pound’un o çok ünlü mektubunda da belirttiği gibi, “düzyazı
denli iyi yazılmış” bir şiirdir. İmge şiirin “çekirdeği” ya da “ana
rengi” olduğuna göre, sadece imgeleri kullanarak şair daha önceden “hazırlanmış” bir şiirden kurtulup özgün ve kişisel bir şiir
yazabilir. Imagiste şiir için izlek sorunu yoktur. Bir Yunan ya da
Latin mitologyası öyküsü olduğu kadar, bir Metro istasyonu da I-
magiste şiirin izleği olabilir. Ya da yalın bir doğa betimlemesi imgesel
zenginlikle izlenimci bir görünüm taşır gibi gelse de mitolojik
bir duygu yaratabilir. H.D.’nin “Dağ Perisi” şiiri Imagiste
şiirin bir ucunu oluşturuyorsa, öteki uçta da Ezra Pound’un o
çok ünlü “Bir Metro İstasyonunda” şiiri durmaktadır:
Belirişi bu yüzlerin kalabalıkta;
Taçyaprakları bir çiçeğin, kara bir dalda.”
Hilda Doolittle, Bütün Şiirlerinden Seçmeler, Güven Turan’ın Ön Yazısı’ndan
“Kes ısıyı —
yarıp geç içinden,
devir iki yanına
yolunun.”
Hilda Doolittle, Bahçe
“Panterle panter,
sonra kara leopar
hemen ardında –
kara panter ve kırmızı
ve kocaman bir köpek,
tanrısal görünüşlü bir canavar,
kumda belirgin bir iz açtı daire şeklinde,
yasak ettiler dünyayı bana
ve örttüler deniz seslerini
kendi gırtlaklarıyla,
ve deniz-yıldızlarını
ve savrulan kumları,
ve kaya ılgınını
ve titreşimlerini rüzgârın –
kesemediler senin sesini.”
Hilda Doolittle, Kirke
“Sordum Sur şehrindekilere
otururlarken
siyah gemilerinde,
zengin malla yüklü,
Yunanlılara sordum,
ak gemili,
ve Yunanlılara gemilerinin gövdesi
ıslak kumda yatan, al boyalı,
büyük gagalı.
Parlak Sur şehirlilere sordum
ve uzun Yunanlılara –
“ne verdi toprak sevgisi size?”
Ve yanıtladılar – “Barış””
Hilda Doolittle, Adalar
“Sizi seviyor Bayan Mathilda, lütfen bir kez de siz azarlayın.”
“Anna’nın çocuklara karşı kedileri, köpekleri ve iriyarı bir ev sahibesini· sevdiği kadar güçlü bir sevgisi yoktu. Edgar ve Jane Wadsmith’i hiçbir zaman Üzerlerine titreyecek kadar sevmedi. Tıyneti gereği oğlanı tercih ediyordu, zira oğlan çocukları her zaman kendileri için bir şey yapılmasını, rahat ettirilmeyi ve karınlarının tıka basa doyurulmasını daha çok sever; oysa küçük kızda, genç kızların tıynetinde her zaman kendini erkenden gösteren o kadınlara özgü incelikli muhalefetle muhatap olmak zorundaydı.”
“Anna erkekler için çalışmayı sevmişti, zira erkekler çok iştahlıydı ve büyük bir zevkle yiyebiliyorlardı. Ve erkeklerin kamı tok sırtı pek olduğunda, başka bir dertleri kalmıyor, Anna’ya neyi uygun görüyorsa onu yapması için izin veriyorlardı.”
Gertrude Stein, Üç Hayat