“Bir kişinin bir başkasına okumak hakkında verebileceği tek tavsiye hiçbir tavsiyeye kulak asmaması, kendi içgüdüleri takip etmesi, kendi muhakemesini kullanması ve kendi çıkarımlarını yapmasıdır.
…Her ne kadar kürklü ve cübbeli olsalar da kütüphanelerimize yetkililerin girmesine ve bize nasıl okumamız, ne okumamız, okuduklarımıza ne gibi değerler atfetmemiz gerektiğini söylemelerine izin verirsek, bu mabetlerin soluğu olan özgürlük ruhunu yok etmiş oluruz. Yasalar ve örfler geri kalan her yerde bağlayıcı olabilir – kütüphanede ise bunlar namevcuttur.
…Ama çok az insan kitaplardan kitapların bize verebileceği şeyi istiyor lar. Sıklıkla bulanık ve bölük pörçük zihinlerle kitaplara yaklaşıyor ve kurgudan gerçek, şiirden yalan, biyografiden pohpohlayıcı, tarihçeden önyargılarımızı pekiştirici olmasını bekliyoruz. Okuma yaptığımız zaman bu tür tüm peşin hükümleri kafamızdan atabilseydik bu takdire şayan bir başlangıç olurdu. Yazara bir şey dikte ettirmeyin; yazar haline gelmeye çalışın. Mesai arkadaşı ve suç ortağı olun. Kendinizi sakınırsanız, en başta ihtiyatlı ve eleştirel olursanız, kendinizi okuduğunuz şeyden mümkün olan en fazla değeri almaktan alıkoyarsınız.”
Virginia Woolf, Kitap Dediğin Nasıl Okunmalı?
“…Geçen kış kitaplarım arasında, kitaplarımın sunduğu konfor ve koruma içinde ateşin başında oturuyordum; arka tarafımda bir masa kadar üst üste yığılmış kitaplar, bir yanımda yazı masam, diğer yanımda raflar ve ayaklarımın dibinde sıcaklık hissi; bu kitapların yazarlarını ne kadar sevdiğimi düşünmeye başladım, onları yalnızca bana sundukları imgesel zevklerden ötürü değil, bizzat kitapların kendilerini sevmemi ve onlarla temas halinde olmaktan keyif almamı sağladıkları için seviyordum.”
Leigh Hunt, Kitap Dediğin Nasıl Okunmalı?
“Pencerelerin gölgesi perdelerin üstüne vurduğu zaman yedi ile sekiz arası idi, sonra zaman içinde yeniden buldum kendimi, saati işitince. Büyükbabamındı ve Babam bana verdiği zaman, Quentin sana bütün umutların ve özlemlerin mezarını veriyorum demişti; o daha çok insan yaşantılarının saçmalığına varman için acıta acıta kullanılmaya elverişlidir, böylece senin kişisel ihtiyaçlarını ve babanın ve onun da babasının ihtiyaçlarını karşıladığından daha çok karşılamayacaklardır. Bu saati sana zamanı hatırlayasın diye değil ara sıra onu bir an unutasın ve soluğunun hepsini onu elde etmek için harcamayasın diye veriyorum. Çünkü şimdiye kadar hiçbir savaş kazanılmamıştır bile. Savaş alanı insanların delilikleri ile umutsuzluklarını ortaya çıkarır ve zafer felsefecilerle budalaların hayalidir.”
William Faulkner, Ses ve Öfke
“İyi bir kitapla muazzam bir kitap arasındaki fark nedir? İyi kitaplar sürükleyici, aydınlatıcı ve yeni olabilir. İyi kitaplar çoğunlukla eleştirel övgü alır, hatta bazıları zamanın sınavından bile başarıyla geçebilir. İyi kitaplar bazen muazzam kitaplardan-yaygın olarak kullanılan okunabilirlik ve sanatkarlık kavramları açısından- daha iyidir. (Muazzam bir kitabı bitirmeyi bile beklemeden ona hayran olan birine sormanız yeter.) Dünyamızın ihtiyaç duyduğu şey muazzam kitaplardır, iyi kitaplar ise kültürümüzün arzuladıklarıdır, işte bu yüzden birçok yazar, çoğu zaman iyi kitap yazmanın peşindedir.
…İyi kitaplar bize sıklıkla sorunlu dünyamızı hatırlatır. Muazzam kitaplar ise bir adım ileri giderek bize insanlığımızı hatırlatır. Dünyamızı tamir edebilecek tek şey de insanlığımızdır.
…Gerçek tamirci biziz, yani her birimiz. Bir şeyler yapmalıyız. Bu romanın, tüm diğer muazzam romanlar gibi, bize hatırlattığı budur.”
Jonathan Safran Foer, Tamirci’nin Ön Sözü
“Çayın tadı acıydı ve o bunun için varoluşu suçladı.”
“Tamirci batıl inançlı bir adam olmamasına rağmen aklına çocukluğunda dinlediği Kötü Ruhlar Kraliçesi Lilith ve bir de yolculara ya yardım eden ya da boğazlarını keserek onları öldüren Balık-cadı gelmeye başlamıştı. Ukrayna’da ruhlar duman gibi yükselirdi.”
Bernard Malamud, Tamirci
“Evren, yapılmış bir şey, insanoğlu için şekillendirilmiş bir ikametgâhtır. Tanrı bir ruh, bir mevcudiyettir. Adsız ve bedensizdir. Daha aşağı bir âleme ait olan cinselliğin ötesindedir ve muanzıdır. Bununla birlikte, tann açıkça erkektir, ana değil, babadır. Havva ise Adem’in bağnndan alman bir kaburga kemiğinden ibarettir. Erkeklik bir büyü, evrensel yaratıcılığın mükemmel kaidesidir.
Yaradılış Kitabı, kadim ana tapınçlarına karşı eril bir bağımsızlık ilânıdır. Onun modem kulaklara son derece cinsiyetçi gelecek doğaya meydan okuyuşu, Batı kültürünün en kritik ânlarından birini işaretler.
…Hera’dan her zaman Zeus’un karısı diye söz eden Yunan mitolojisi, aynı zamanda kız kardeşi de olduğunu pek ender hatırlatır. motiflerin varlığının sonuna dek korunduğu Mısır’daki kutsal metinler, hiçbir zaman Yunandaki gibi katı bir sansürden geçirilmemiştir. İsis ve Osiris’in hem kardeş hem de karı-koca oldukları apaçıktır.
…Baba ile çocuk arasındaki bağ ise, sonradan ortaya çıkan bir gelişmedir. Margaret Mead, “İnsanda babalık toplumsal bir keşiftir” demişti. James Joyce ise aynı durumu “Babalık hukukî bir kurmaca olabilir” diye ifade ediyor.
…Joyce’un Ulu Anası Molly Bloom da, âdeta birbirlerinin yerini alabileceklerini göstererek, hayatına giren erkeklerin hepsini “o” diye anar.”
Camille Paglia, Cinsel Kimlikler