15.11.2023, 05:46, Berlin
Kendimi takdir etmeyi 37 yaşında öğrendim. Bir görev insanına ihtiyacınız varsa, aradığınız kişi kesinlikle benim. Disiplin en güçlü yönüm. Kitap kulübüne mi katıldım, bütün kitaplar zamanından önce okunacak; yazı atölyesine mi katıldım, her hafta o ödev yapılacak; yeni bir şey mi öğrenilecek, tüm literatür taranacak. Tüm yaşamımı içinde yer aldığım projeler ekseninde planlıyorum. Ben bir işe hakkettiği zamanı hatta daha fazlasını verince ‘tabii senin tuzun kuru’ gibi de bir algı oluyor. Yok vallahi benim tuzum da nemli, sabahları bazen dörtte kalkıyorum, televizyon karşısında pineklemiyorum, saatlerce telefonla zaman öldürmüyorum. Sanırım hayatım boyunca hiçbir son tarihi kaçırmadım ya da kişisel sebeplerle ötelemedim. Savunduğum şey bunun böyle olması gerektiği değil. Herkesin kendi tercihleri var hayatta. Bunlar da benimkiler. Son zamanlarda yetersizlik duygusu üzerine düşünüyorum. Hayatım boyunca kendime inandığım konularda asla başkasının görüşlerinden etkilenmedim. Bu kolay kısmı. Karşı tarafın yorumu, eleştirisi bende karşılığını bulduğunda yani o konu zaten benim öz güvensiz hissettiğim bir alan olduğunda karşı taraf bir söylüyorsa ben beş yeriyorum kendimi. Yetersizlik duygusu tam da böyle çalışıyor. Sen kendini beş birim yer, karşındakini on birim öv. Her alanda en iyisi olamayacağımızı kabullenmek, aslında ‘en’ olmanın çok da matah bir şey olmadığını görmek de diğer kısmı. Artık bunu yapmıyorum. İyi olduğum şeyler var, kötü olduğum şeyler var. Kötü olduğum şeyler de çoğunlukla benim ya da bilinçaltımın tercihi. Kendimi eziklemekten vazgeçtiğim yaş 37. Yaptığım şeylerin arkasında durmaya başladığım, iyi olduğum şeyleri utanmadan dile getirebildiğim yaş da.
Leave a Reply