03.12.2023, 06:46, Berlin
Bu aralar izlediklerimden çok etkileniyorum. Genelde hikâyenin tamamı değil belki ama bir detay beni bambaşka yerlere götürüp günlerce kafamı meşgul ediyor. Zaman yolculuğunu konu olan suç dizisinde kahramanlarımız ne yaparlarsa yapsınlar döngüyü kıramaz, dünyayı kurtaramazlar. Evren kötü adamamızın yaşamasını istemektedir. En umutsuz anda kötü adamı ancak kötü adamın kendisinin vazgeçirilebileceğini akıl ederler. 163 yıl öncesine giderler. Bu noktada artık işlerin düzeleceğinden eminsiniz ama nasıl ve ne zaman. 163 yıl öncesine bir şüphe tohumu atılır ve bu tohum 51 yıl sonra meyvesini verir. Aynı ilerleyen iki farklı hayat izleriz. Biri mutlulukla biri nefretle geçen. Aslında tarih onlar için son dakikaya kadar aynı akar, aynı şeyleri farklı bir ruh hâli ile yaparlar sadece. Tek karar değişikliği, tüm ömrü boyunca mutsuz bir hayat yaşamış kötü adamımızın ölüm döşeğinde aldığı son karardır ve bu da her şeyi değiştirir. Sadece tek bir şüphenin insanı nasıl mahvettiği, bir hayatı nasıl çekilmez kıldığına ilişkin mükemmel bir tespitti. Şüphesiz versiyonda kadın küpelerini “ah bu küpeleri ne çok seviyorum.” diye yerine bırakırken; şüpheli versiyonda “bu küpelerden hep nefret etmişimdir.” diye bırakır. Aynı kadın, aynı küpe. Ancak bir kez mutsuzluk bulaşmış ilişkisine, kendisine ve tüm hayatına. Aslında daha önce mutsuzluğun bulaşan bir hastalık olduğu fikrini aynı bu şekilde bir öykümde kullanmış adını da mutsuzluk virüsü koymuştum. Ama tek bir şüphenin yıllar boyu bir ailenin yaşamını nasıl etkileyebileceğinin bu şekilde gösterilmesi beni derinden etkiledi. Paralel evrenler üzerine düşünürken hep bambaşka hayatlar yaşayan versiyonlarımızı düşünüyoruz. Aynı hayatı başka ruh hâlleriyle yaşadığımız versiyonlar da olmalı mutlaka. Ve şimdi bunu idrak etmişken hayatımıza bulaşayazan virüsler için bağışıklığımız daha mı yüksek? Aşılandık mı? Belki biraz.
Leave a Reply