




27 Haziran’da Berlin Filarmoni’yi açık havada dinlemeye gittik. Sahnenin adı Waldbühne, yani Orman Sahnesi. Gerçekten Berlin’in ormanlık alanlarından birinin içindesiniz. Şehrin biraz dışında yollar, bulvarlar, alanlar kocaman. Şehirde aslında ne kadar klostrofobik yaşamlar sürdüğümüzü bir kez daha fark ettim. Yine de Berlin’de olduğumuz için şanslıyız. Sezon kapanışı konserinin şefi Gustavo Dudamel. Venezuelalı şefle Berlin Filarmoni arasında uzun bir dostluk ilişkisi var. Bu iş birliğinin değişmezlerinden biri de Waldbühne konserleri. 2014 ve 2017 yıllarında da Berlin Filarmoni Orkestrası’yla açık hava sezon kapanışlarını burada gerçekleştirmiş. Şefimiz 2026/27 sezonundan itibaren New York Filarmoni Orkestrası’nın başşefi olacakmış.
Program ve ortam itibarıyla oldukça farklı ve keyifli bir konserdi. Kuzey ve Güney Amerika boyunca bir müzikal yolculuğa çıktık. Venezuela’da doğmuş, bugün ise ABD’de yaşayan ve çalışan şefimizin yaşam öyküsüne de doğrudan bir gönderme. Meksikalı Gabriela Ortiz, Huichol adlı yerli halkın bir efsanesine dayanan Kauyumari (Mavi Geyik) eseriyle başlayan konser, yine Meksika kökenli Arturo Márquez’in Homenaje a Maurice eseriyle ve Venezuela’dan Evencio Castellanos’un Santa Cruz de Pacairigua’sı ile devam etti. Program Leonard Bernstein’ın West Side Story’si ile sonlandı. Konserin bir bölümünde basbariton Ryan Speedo Green Amerikan şarkılarında bize eşlik etti.
Açık hava konserlerinde klasik müziğin o sert ve mesafeli tavrı yumuşuyor. Filarmoni üyeleri, konser öncesi ısınırken bir Meksika dalgası başlattı. Dinleyicilerle ilk bağ defalarca yaptığımız bu Meksika dalgasıyla oluştu. Programın eğlencesi ve ritmi dinleyiciyi en başından içine aldı. Alkışların ardı arkası kesildi. Kapanışta programda yer almayan polkalarla da iyice coştuk. Şef bizim tuttuğumuz ritmleri de yönetti. Telefonların ışıkları dinletiye eşlik etti. En sonunda hepimiz ayakta ve dans ediyorduk. Şahane bir akşamdı. Kalıpların dışına çıkmak herkesi mutlu ediyor.
Ve aydınlık akşamlar… Günler 21 Haziran itibarıyla kısalmaya başlaşa da güneş dokuz buçukta batıyor. Son fotoğrafta saat on buçuk ve hâlâ tamamen kararmış değil ortalık. Henüz tam karanlık olmadan uyumam gerekse de bitmeyen aydınlık insanın ruh hâlini çoğu şeyden daha çok yükseltiyor. Berlin zaman zaman beni sinirlendiren bir âşık, ama onun ritmine kapılınca da kopmak pek mümkün değil.
Leave a Reply