23.03.2024, 06:25, Berlin
30 yaşıma girdiğimde ağız tadıyla tatil yapabileceğim yazları hesaplamıştım. Hatta hile yapıp ikiyle çarpmıştım, kışlarda da diğer yarım küreye inerim diye. Hileli sonuç bile beni tatmin etmemişti. Sınırlı zamanımızın olduğunu gözüme en çok sokan aktiviteler tatil yapmak ve kitap okumak. Hiçbir zaman bitiremeyeceksin o kitapları. Aklın hep bir sonrakinde kalacak. Memleketlim sayılabilecek Mahir Ünsal Eriş de aynı konudan bahsetti. O da kabaca her şey yolunda giderse kaç kitap daha okuyabileceğini hesaplamış ve bir sayıya ulaşmış. Beğenmediği kitapları da bu sınırlı kaynağı tüketmemek adına bitirmeden bırakıyormuş. Yarıda bıraktığım kitap mutlaka vardır ama bunlar hatırlayamayacağım kadar az, bir elin parmaklarını geçmez. En yenisi Tanpınar’ın Edebiyat Üzerine Makaleler’i. Okumak için inanılmaz bir istek duysam da bir cümlede bazen dört kere elime telefonu alıp sözlüğe bakmak zorunda kalınca bıraktım. Belki bir gün Osmanlıca öğrenirim diye rafa kaldırdım. Üzerinden kaç gün geçti, aklım hâlâ onda. Böyle bir durum olmadıkça ne kadar nefret etsem bile kitabı yarıda bırakamıyorum. Bu bir lanet. İlk sayfasından beri çok hoşlanmamış olduğunuz 500 sayfalık kitabı okumak zorunda olduğunuzu düşünün. Korkunç bir durum. Resmen sokağa saçtığım ömrüm. Sayfalar biraz daha şans vereyim belki güzelleşir düşüncesiyle çevriliyor, bir süre sonra o kadar ilerleniyor ki ya sonunda çok enteresan bir şey anlatılırsa düşüncesiyle kitabı bitiriyorum. Yarım bırakırsam o kitap kitaplığın biten kitaplar rafına mı, okunmamışlar rafına mı yoksa benimle ilgili olmayanlar rafına mı gidecek? Hadi kendi rafını buldu, oradan bana hep laf atacak, kendini gösterecek. Ben de diyorum Berkeciğim, hayat böyle saçma ve ötesi takıntılar edinecek kadar uzun değil. Her şeyde bir salmaya başladın kendini, bunda da sal. Yok, inadı tutmaya görsün. Nuh der peygamber demez. Sanırım ilk kez peygamber kelimesini yazılı olarak cümle içinde kullandım ve çok tuhaf gözüktü sayfamda. Bazı kelimelerin sayfada durunca sizi de şaşırttığı oluyor mu? Yaşam şeklime aykırı olduğu için değil de, yazılışı değişik geliyor gözüme. Kesinlikle tuhaf bir kelime. Bu hususta anlaştıysak konuya dönüyorum 🙂 Benim kitap bırakamayışımın kökleri; cevapsız mail ve mesaj bırakamayışımın, çoğunlukla son mesajı atan oluşumun kökleriyle aynı yere iniyor sanırım. Mesajlaşma artık bitmiştir, son cümle karşı taraftan gelmiştir, illa bir teşekkür etme, onaylama, iyi dileklerimi paylaşma ihtiyacı hissederim. Sanki orada kalırsa ayıp olur. Evet nakaratımızı hep beraber söylüyoruz: Berkeciğim, hayat böyle saçma ve ötesi takıntılar edinecek kadar uzun değil. Her şeyde bir salmaya başladın kendini, bunda da sal. İnat ve peygamber konusuna girip bizi döngüye sokmayacağım merak etmeyin. Yakınlarda benim gibi bir insanla karşılaştım. Onun son mailleri atmasına izin veriyorum vaktini daha fazla çalmak istemediğimden. Şunu fark ettim bitmiş muhabbeti bile yarım bırakmaktan korkan insanlar olarak bizden kimseye kötülük gelmez.
Leave a Reply