Bakır

11.01.2025, 06:51, Berlin

Berlin’de günlerdir kar yağıyor. Beyaz örtü, ardından yağan yağmurla grileşiyor, kirleniyor. Güneşi en son ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum. Belki birkaç saniyeliğine görünüp kaybolmuştur, o kadar. Sabah uyandıktan saatler sonra aydınlanıyor dünya. Ama o da ne kadar ‘aydınlık’ sayılır, tartışılır.

Dün, kartopu oynayıp eve döndüğümde ekranımda turkuaz bir deniz belirdi: Faralya. Faralya’da yaşayan yabancı bir kadının hayatına daldım. Deniz kenarında yürüyor, köylülerle meyve topluyor, bahçesine bakan mutfak penceresinin önünde ekmek mayalıyor. Ben ise ülkemi bırakıp kara sığınmışım, kardan denize. Onun aklının karda takılıp kalmadığını biliyorum. Ama benim aklım hep denizde. Hangimizin kararı daha mantıklı, çözebilmiş değilim.

Yurt dışında yaşamak hep biraz ‘acaba’ barındırıyor içinde. Hele ki güneşsiz bir kış, bu soruların altını kalınca çiziyor. Türkiye’ye yaptığım son seyahatten sonra yarı zamanlı orada yaşama hayalimi bile sorgular olmuştum. Kışın bu gri örtüsü, insanın enerjisini çekmekle kalmaz, bir de özlemlerini büyütür. Ulaşamadığın insanlar, içinde kaybolduğun hatıralar peşi sıra gelir. Ve mükemmel bir illüzyon sunar sana: geçmişin, özlemlerin, düşlerin kusursuz bir tabloya dönüşür. Kalbinin yanılsama olduğunu bildiği bir hayale inanırsın.

Ona inandıkça burası daha da grileşir. Üç saatlik zaman farkı, on üç saate dönüşür. Mesafeler büyür, sevdiklerin uzaklaşır, dünya genleşir. Herkesin sırtında görünmez bir metal varmış gibi gelir; kocaman bir mıknatıs onları dünyanın öte ucuna çekmiş sanki. Ve sen yalnızca kendi bakır yalnızlığını hissedersin.



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *