


Açılın, bu konu derin ve bu film sarsıcı! Dün Den stygge stesøsteren (The Ugly Stepsister)’in Avrupa galasındaydım. Norveç, İsveç, Polonya ve Danimarka ortak yapımı olan bu film, Mart ayında Norveç’te vizyona girecek. Yönetmen koltuğunda, ilk uzun metrajlı filmiyle Emilie Blichfeldt oturuyor. Prömiyerini 23 Ocak 2025’te Sundance Film Festivali’nin Gece Yarısı Bölümü’nde yapan film, 16 Şubat’ta ise 75. Berlin Uluslararası Film Festivali’nin Panorama bölümünde Avrupa prömiyerini gerçekleştirdi.
Başrollerde Lea Myren (Elvira), Thea Sofie Loch Næss (Agnes), Ane Dahl Torp (Üvey Anne Rebekka) ve Flo Fagerli (küçük kız kardeş Alma) yer alıyor. Özellikle Lea Myren, bu zorlu rolün altından başarıyla kalkıyor. Galaya da üzerinde çirkin yazan bir tişörtle katılarak geceye damga vurdu.
Film, korku türüne giriyor ama daha spesifik olarak body horror (fiziksel dehşet). Mizahi unsurlar barındırsa da rahatsız edici sahnelerle dolu. Ancak, ele aldığı konu gereği bu rahatsız ediciliğin kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.
Cinderella masalına çirkin üvey kardeşin gözünden bakan film, güzellik kavramını ve toplumun dayattığı estetik standartlarını sorguluyor. Grimm Kardeşler’in Külkedisi versiyonu oldukça serttir, ayakkabıya sığmak için ayak parmaklarının bile kesildiği bir hikâye. İşte Elvira da prensin dikkatini çekebilmek için aylar süren kanlı işkencelere katlanıyor. Küçüklüğümüzden beri kulağımıza fısıldanan bu masallar, aslında eril iktidarın dünyasına eğlence katmak için yazılmış ve çaresiz kadınların acıları üzerine inşa edilmiş. Güzellik için katlanılan bu acılar bireyin tercihi değil, sistemin dayatması. Özellikle balo sahnelerinde, kadının öz saygısının paramparça edildiği anlar öyle etkileyici bir şekilde işlenmiş ki, izleyicinin iç dünyasında da bir kırılma hissi uyandırıyor.
Filmin yönetmeni, gösterim öncesinde yaptığı konuşmada, “Aslında hepimiz çirkin üvey kardeşleriz,” dedi. O kadar haklı ki! Oyuncular ve yapımcılar dışında, film ekibinden yetmiş kişi de salondaydı. Yönetmen onları da ayağa kaldırıp alkışlattı, gerçekten unutulmaz bir andı. Böyle büyük bir kalabalıkla film izlemek, seyirciyi de daha coşkulu hale getirdi.
Filmi her açıdan çok beğendim ama özellikle müzikleri bambaşka bir seviyedeydi. Yönetmen, orijinal hikâyenin sonunu korumak istemiş ki bence de en doğrusu buydu. Ancak Elvira, içine işleyen bu çılgınlığı kendi kendine atlatamazdı. İşte burada devreye küçük kız kardeş Alma giriyor. Yönetmenin de dediği gibi, “Hepimizin birer Alma’ya ihtiyacı var.” Toplumun dayatmaları altında ezildiğimizde elini uzatacak o kız kardeşlere… Kadını kadın kurtaracak. Prenslere ihtiyacımız yok.
Leave a Reply