24.04.2023, 06:30, Berlin
“Neden mutsuzsun?”
“Olacaklar yüzünden.”
“Daha olmadılar.”
“Olacaklar.”
“Nereden biliyorsun?”
“Yaratıcı söyledi.”
“Ne zaman?”
“Çok zaman önce.”
“Çok zaman olmuş. Ya da çok zamandır bir şey olmamış.”
“Bu bir şeyi değiştirmez. Saadetimizin sona ereceğini öğrenmekle lanetlendik.”
“Saadetimizin sona ereceği söylendiğiyse olacak olan olana dek saadet içinde olmamız gerekmez mi? Şimdiden mutsuz olman kehanete uymuyor.”
“Kafamı karıştırıyorsun.”
“Kehanet olmasa ne yapardın?”
“Kehanet var. Şimdi beni rahat bırak da olacak olana kederleneyim.”
“Şimdi yeterince kederlenirsen olacak olan gelince kederlenmeyecek misin?”
“Keder kaçınılmazdır.”
“O zaman tüm bunların anlamı ne? Neden gerçekleşmemiş bir kehaneti gerçekleştirmek zorundayız? Mutluluk sarhoşluğunu yeterince tatmış atalarımız pazartesinin geleceğini uydurmuş olamaz mı? Bir pazar öğleden sonrasına dönüşmüş evrenin sıkıcılığını öldürmek için belki de bizim mutluluğumuzu öldürdüler. Bizi dizginlemek için gelmeyecek bir pazartesi duyurdular. Oturup kederlendikçe bitiyor pazar öğleden sonra, pazartesi gelmeden.”
“Tuhaf düşüncelerin var. Yaratıcının gazabını daha da üzerimize çekiyorsun. Senin bu söylediklerin yüzünden bile daha erken gelebilir pazartesi. Biz yeterince hazırlık yapamadan.”
“Pazartesi geleceğine inanıldığı an gelmiş farkında değil misin? Yaşadığımız şey, içine doğduğumuz bu evrenin pazartesiden bir farkı yok.”
“Git ve pazarını yaşa öyleyse. Bizi de rahat bırak.”
“Pazartesinin yerine çarşamba gelecek deselerdi böyle olmazdı belki. Bir günü öncekinin ertesi diye adlandırmak her iki güne de haksızlık değil mi? Sıkıldım. Pazartesi için biraz da havuzlu bahçede kederleneceğim. Kiraz ağaçları çiçeklenmiş biliyor musun? Onların altında kederlenmek cidden zor.”
*Cioran’ın Çürümenin Kitabı’nın Hayatın Pazarları bölümüne tersten bir yaklaşım
Leave a Reply