Bitkilere fısıldayamayan kadın

05.12.2023, 06:53, Berlin

Çiçeklerin dalında güzel olduğunu bilsem de buket çiçek almayı ve vermeyi çok severim. Ancak saksı bitkileri ile aram birkaç sene öncesine dek hep mesafeliydi. Ölüyorlar diye almak istemezdim. Hediye geldiğindeyse suyunu versem de, bakımını yapsam da hep ölürlerdi. Bu evimize taşındığımızda benim yarı boyumda bir devetabanı aldık. Salonun baş köşesine koyduk. Öncesinde bazı kuşkularım olsa da onu görünce bizimle sağlıklı ve uzun bir ömür süreceğinden emin oldum. Baliş şu an benim boyumu geçti, salonu ele geçirdi, neredeyse ayrı bir ev tutun bana diyecek. Her sabah günaydınlaşıyorum onunla. Sezer düzenli suyunu veriyor. Yeni yaprak açtığında bayağı bayağı seviniyoruz. Yapraklarının tozunu alıyoruz. Çok dağılmışsa çubuklarla toplamaya çalışıyoruz. Her hafta ağır saksısını 90 derece döndürüyoruz ki her yanı nasiplensin gün ışığından. Baliş üçüncümüz oldu resmen. Bundan iki sene önce sineklendi. Ne korktuk. Ama atlattı onu da. Buket çiçek ne kadar renkliyse o kadar sevmeme rağmen, saklı bitkilerinde yaprak seviyorum, çiçek açan bitki hoşuma gitmiyor. Aslında bunu etrafıma dillendirmeme rağmen hala çiçekli bitki hediye eden oluyor. Aslında onları da sevmeye çalışıyorum ama içten içe aramda hep bir duvar olduğunu hissediyorum. Bitki de hissediyor bunu. Arkadaşım en son çiçekli bir bitki hediye etti. Bakması çok kolay dedi. Gerçekten kolay, hiç emek gerektirmiyor, sadece suluyoruz. Ama o da kurtulamadı. Lisedeyken annem “Menekşelerimle güzel konuş. Hissediyorlar.” derdi. Dalga geçerdim annemle. Kötü kötü konuşurdum menekşelerle. Beni pek kale almadıklarından solmazlardı. Ama bitki hissediyor sevilmediğini, istenmediği. Emek gerektirseydi belki bir bağ kurardık, yaşardı o da. Sadece emek verdiğimizde “şeyler” kişilik kazanıp, yaşamımızın parçası olabiliyor.



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *