Hafta sonu enerjim öylesine düşüktü ki tüm gün evde kalıp hiçbir şey yapmadan durasım vardı. Kendimi zorladım ve dışarı çıktık. İyi ki de öyle yapmışız. Gezdiğimiz serginin ismi Kötülük Çiçekleri. Öyle rahatsız edici şeyler gördüm ki düşük enerjimi unutup kendime geldim. Ardından müze yakınlarındaki uzun süredir ziyaret etmediğimiz bir Noel pazarını da ziyaret edince eski hâlime döndüm.
Sergi adını Fransız şair, deneme yazarı ve eleştirmen Charles Baudelaire‘in aynı isimli şiir kitabından alıyor. İlk olarak 1857 yılında yayımlanan kitap hakkında hemen davalar açılmış. Altı şiirin çıkarılmasına karar verilmiş ve yazar toplum ahlakını bozmak suçundan hüküm giyerek ve para cezasına çarptırılmış. Şiirlerin ana teması melankoli, şeytan ve erotizm. Baudelaire, geleneksel güzellik algısını yıkarak çürümüşlük, yozlaşma ve kötülükte bile bir tür estetik arayışına giriyor. Güzellik ve kötülük iç içe geçiyor.
“Delilik ve hata, açgözlülük ve sefahat / Zihnimizi meşgul eder, bedenimizin gücünü tüketir” – Kötülük Çiçekleri‘nin açılış şiiri böyle başlıyor ve devamında “hayvanat bahçemizdeki kötülükler” arasında hiçbirinin can sıkıntısından (ennui) daha “iğrenç ve daha vahşi” olmadığını öne sürüyor. Bu durum ancak şeytani yollarla, eros’un zevkleri ve sarhoşluğun uyuşturucu etkisiyle aşılabilir.
Sergide yer alan tüm eserler bu kitaptan ilham almamış, kitap sadece serginin konseptini oluşturuyor. Kitap bölümleri serginin bölümlerine ilham veriyor. Resim, obje, fotoğraf, enstalasyon gibi farklı türler bu konular çerçevesinde bir araya geliyor. Serginin küratörlüğünü yer aldığı Sammlung Scharf-Gerstenberg‘in direktörü Kyllikki Zacharias yapıyor.
René Magritte’in Les Fleurs du Mal ilhamla yaptığı resimlerden biri.
Sergideki son derece normal gözüken portreler bile rahatsız edici. Sırasıyla Felicien Rops’un 1878 tarihli Pornokrates isimli eseri, Christian Schad’ın 1927 tarihli Yazar Ludwig Bäumer’in Portresi isimli resmi, korkutucu bir Paskalya tebrik kartı, Gundula Schulze Eldowy’nin mumya fotoğrafları.
2011’de Fukuşima’daki tsunamiye yanıt olarak yaratılan Peter Bux’un eseri, insan durumuna ve hayata yaklaşımımıza hitap ediyor. Otellerde güvenliği sağlaması gereken ancak suyun tehlikelerine karşı koruma sağlamayan yangın söndürücülerden biri sanatçı tarafından denize atılmış ve daha sonra kurtarılmış. Hasar görmüş ve aşınmış olmasına rağmen, bir bakıma güzellemiş bu eser insan hayatının geçiciliğini ve mutlak güvenliğin imkansızlığını simgeliyor: Eserin adı olan Kalan Risk, hayatın özünü, asla tamamen uzak tutamayacağımız kaprislerini özetliyor.
“Eh, orada olanlar elbette -şimdi hepiniz beyinlerinizi yeniden ayarlamalısınız- şimdiye kadar yapılmış en büyük sanat eseri.” Besteci Karlheinz Stockhausen, 11 Eylül 2001’de New York’taki İkiz Kuleler’e yapılan saldırıdan sadece birkaç gün sonra Hamburg’da düzenlediği bir basın toplantısında yaptığı bu açıklamayla uluslararası bir skandala yol açıyor. Korkunç sahnelerin tüm televizyon kanallarında aralıksız yayınlanması tartışılmıyor. Korku estetiğine duyulan hayranlık yeni değil. 1945’te Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları gerçek değilmişçesine Las Vegas’taki Miss Atom yarışmaları güzellik kraliçelerine “Miss Big Bang” veya “Miss A-Bomb” gibi ünvanlar takmış. 1946 yazında, iki parçalı, kalıcı bir şekilde popüler olan deniz giysisi, birkaç gün önce savaş sonrası ilk nükleer silah testinin yapıldığı Bikini Atolü’nden sonra adlandırılmış. Koronavirüslerin Al tarafından oluşturulmuş görüntüleri bizi korkutmakta başarısız oluyor.
Diyarbakırlı sanatçı Fatoş Irwen’in Zamanın Hasadı isimli enstalasyonu da sergide yer alıyor. Saçların kozaların etrafına dolandığı kurumuş pamuk bitkileriyle ekili toprak yığını varoluşa yakın bir korku hissini harekete geçirmeyi amaçlıyor.
Bernard Schultze’nin 1966 tarihli Büyük Migof Labirenti, bükülmüş biçimleri ilerleme ve bilime odaklanmış bir dünyanın antitezi olarak yorumlanmış. Her şey yerinden oynamış ve iyice karışmıştır. Belirgin bir yapıya sahip olmayan bu şeyler bir varlık oluşturmak üzere bir araya gelmiş ve göreni rahatsız ederek amaçlarını gerçekleştiriyorlar.
Wakil Kohsar’ın Kabil’deki Güzellik Salonu isimli fotoğrafı hiçbir açıklamaya gerek duymaksızın olanı ne kadar da etkili anlatıyor.
Leave a Reply