An’lar

  • Dalgalar altında bir kahve?

    Gaudi’nin tavanı altında bir kahve alır mısınız? El Cafè de la Pedrera Barselona’da Casa Milà’nın zemin katında. Dalgalara karşı değil de, dalgaların altında oturuyorsunuz. Mimariden hiç anlamayan bir insan olarak Gaudi’nin her yerden göze çarpan renkli ve yuvarlak mimarisi beni mest ediyor. Seneler önce La Sagrada Familia’yı gördükten sonra daha iyisi olamaz diye kilise gezmeyi… Continue reading

  • Adam kafalı saksılar

    Yeşil panjurlar, zakkumlar, limonlu vitrinler, gürültülü insanlar, şahane yemekler kısaca İtalya. İtalya’ya her gidişimde beni büyülüyor ve elime kovalanacak bir hikaye tutuşturuveriyor. Bu sefer de bu adam kafalı saksıları sokuşturdu cebime. Sicilyalı bir kadın şehre gelen Mağribi’ye ilk görüşte aşık olur. Sevgili olurlar. Ancak adamın memlekette bir karısı ve çocukları vardır. Sicilyalı ablamız bunu öğrenince… Continue reading

  • Ben buradayım!

    Bir süre önce bir afiş gördüm. Dünya ‘yeni dünyalar’ arayan sakinlerine sesleniyordu: Evrenin kıyı köşelerinde su ve hayat arayacağınıza bana iyi bakın diye. Gözünü başka gezegenler bürümüş insanlık beni o kadar şaşırtıyor ki. Herkes gidebilir, ben Heidi’nin köylerini bekleyeceğim! Continue reading

  • Canım kadınlar

    Geçtiğimiz hafta birincisi düzenlenen edebiyat günlerinin neredeyse her oturumuna katıldım. Berlin’de Türkçe edebiyat konuşmak muazzamdı. Daha da muazzam olan yazarlarla inanılmaz samimi bir ortamda buluşabilmemizdi. Barbaros Altuğ gibi kıymetli erkek yazarları da keyifle dinledim ancak burada kadınları kayırırsam bana kızmayacağını bildiğimden içim rahat bir şekilde yazımı kadın dayanışmasına ithaf ediyorum. Buket Uzuner, Ayşe Kulin ve… Continue reading

  • Işıl ışıl bir akşamdan

    Kafam sevgilimin omuzunda yıldızları izlerken, Dessau Filarmoni ‚An der schönen blauen Donau‘yu çalıyordu. Saçlarımdan havai fişekler dökülüyordu. Yerinde duramayan teyzeden otuz yıl sonrası için ilham alıyordum. Continue reading

  • Berlin’le barış

    Bu yaz Berlin’le barış ilan ettik. Berlin ilk defa bu kadar yeşil, huzurlu ve keşfedilmemiş. Bana her gün güzel avlularını, havalı kahvaltılarını, gülümseyen insanlarını ve hoş binalarını gösteriyor. Parkın içinde gizli bir sokağı varmış. Orada dünyanın her yerinden gelen gazlı sokak lamba koleksiyonunu sergilermiş. Dünyanın küme teorisi ile yapılmış ilk saati burnumun dibindeymiş, benden saklamış… Continue reading

  • Takip edilesi yollar ve dinlenesi sessizlikler

    Günlük adım hedefime ulaşmak için yürürken yağmurun başlamasıyla parkla baş başa kaldık. Yapraklara vuran damla sesleri öyle harikuladeydi ki kulağımdaki Ferhan Şensoy sesini sadece onlar durdurabilirdi. Durdurdular da. Ferhan Usta da böyle isterdi. Continue reading

  • Şişman Marie ile tanışma

    Bugün Şişman Marie ile tanıştım. 800 yaşında bir fıstık. Bu adı insanları dış görünüşleriyle yaftalamanın ayıp olmadığı zamanlarda almış ama üzülmeyin adıyla çok barışık. Goethe’nin arkadaşı. Tegelersee’nin kıyısında ikamet ediyor. Tanışır tanışmaz kaynaştık. “Goethe’nin öyküsünü yaz benim ağzımdan.” dedi. “Emrin başım üstüne.” dedim. Sonrası biraz göl, biraz çimen, yeşillere kıvrılan yollar, deniz kabuğu arayan ördekler,… Continue reading