An’lar
-
Renklerin peşinde
Berlin travmalı, tuhaf bir şehir. Her köşebaşı insanı hem gülümseten hem hüzünlendiren detaylar saklıyor. Dengesiz ruh halindekilerin bipolar olması işten bile değil. Umarım bu göçmen çocukların da arka planları gibi ışıltılı ve renkli hayatları olur. Continue reading
-
Parkta yeni yüzler
Üç senedir her gün koştuğum, yürüdüğüm parktaki bana bakan ağacı yeni fark ettim. Biraz nemrut görünüyor ama senelerdir önünden selamsız sabahsız geçmişim, aksilenmek hakkıdır. Continue reading
-
Pembe panjurlu evini bulamayanlar için dev hizmet
İzlediğimiz Türk filmlerinde esas oğlanın esas kıza vaadi pembe panjurlu bir ev olurdu. Biraz absürt bir vaat olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Zaten bir erkek bir kadına neden bir ev vaat etsin orası da ayrı mevzu. Pembe rengini çok severim. Ama geceden geceye indireceğim panjurlar pembe olsa ne olur mor olsa ne olur. Hayatına renk katmak… Continue reading
-
Yosun
Yeşilin en güzel tonları yosunlarınmış gibi gelir bana. Dünya koca bir mezarlık sözünü ilk kim söyledi bilmiyorum. Ben yosunlarla haşır neşir olurken yeni mezarlıklar kazılıyordu yosunlu ağaçların ardına. Hayata yosun tutacak kadar demir atmak güzel olsa gerek. Continue reading
-
Tutunabilenler
Bu güzelliği gördüğümde kulağımda Feride Çiçekoğlu yaşadığı korkunç dönemi (kendi korkunç diye tanımlamıyor, bu benim duyduklarımdan sonraki yorumum) nasıl mizahla aştığından ve hayata tutunduğundan bahsediyordu. Bu ağaç da kim bilir kaç senedir tutunuyor hayata. Kışın çetin geçeceğini bilse de böylesine görkemli karşılıyor onu. „Senden korkmuyorum, senden büyüğüm.“ diyor gökkuşağını bir ucundan tutup yakalamış yapraklarıyla. Continue reading
-
Ağacım
Evimin karşısındaki parkta bir ağacım var. Çok heybetli bir meşe ağacı. Fotoğraflardaki mütevazı duruşuna aldanmayın. Gövdesi tek başıma sarılamayacağım kadar geniş. Daha heybetli başka ağaçlar, parkta daha çok zaman geçiren başka insanlar vardı elbet. Ama biz birbirimizi seçtik. Continue reading
-
Bavul ticareti
Sadece kendimi değil, Türkiye‘den gelen her misafirimi alet ettiğim bavul ticaretinin son mahsulleri. Basım yılları yazmıyor 🙂 90‘ların başı olmalı. Anne-baba evinden kitap aşıran kaç kişiyiz? „Babanın kitaplarına elleme, aman bir şey olmasın!“ uyarıları hala kulağımda. Kitabı mümkün olduğunca evde, kıvırmadan, kırıştırmadan, belirli bir açıyı geçmeyecek kadar açarak okumak babamdan bana kalan kurallar. Ayrıca her… Continue reading
-
Öğle yürüyüşünde aile dostu ziyareti
Bugün bilmediğim bir sokak keşfetmek istedim ama öğle aramda keşfedebileceğim tüm sokakları bitirdiğimi düşündüm. Ayaklarım beni bir tanıdığa çıkardı. O sırada kulağımda Gülten Dayıoğlu basılan her kitabında çocuklarını arayıp „Bir kardeşiniz daha oldu.“ diyerek haber verdiğini anlatıyordu. Bu Sovyet Anıtı da öykülerimden birine konu olduğundan çocuk diyemesek bile samimi bir aile dostudur gözümde. Anıtın önü… Continue reading
-
Sevmediğiniz bir işe nasıl katlanırsınız?
Her boşlukta kendime alan açarak, esnek çalışma saatlerimin hakkını dibine kadar vererek, istediğim her kitabı alabilmemi sağlayan işim için şükrederek, beni sinirlendirdiklerinde nefesime odaklanarak, yakında görünür olacağıma inanarak… Continue reading
-
Işıkları açık bırakın
Berlin‘in en sevdiğim zamanları. Dünyanın bu zamanını ise hiç sevmedim. Yerkürenin neresine düştüğümüze göre şekilleniyor acılarımız ve ışıklandırmalarımız. Bazı coğrafyalar çok karanlık. Küresel ısınma bile adil davranmıyor. Refah içindekiler daha da refaha, kıtlık içindekiler daha da kıtlığa sürükleniyor. Evren keşke hepimize eşit ışık tutsa, hepimizin yolunu aydınlatsa. Continue reading