14.01.2024, 07:09, Berlin
Uzun zamandır fikrim sorulmadıkça olumsuz yorum yapmıyorum. İnsanlar düşüncelerimizi merak etseler sorarlar. Bazen laf olsun diye bile sorup verdiğimiz cevaplarla da asla ilgilenmezler. Dolayısıyla ben benimle ilgili olmayan bir konu için neden kendimi yorayım, neden benim değer yargılarımla karşımdakinin eylemini değerlendireyim ve neden moral bozayım? Fikrimin gerçekten merak edildiği durumları seçebilecek yaştayım. Diyelim ki çok severek bir etek aldım ve bunu “bak ne aldım” diyerek biriyle paylaştım. Karşı taraftan “hiç beğenmedim” yorumunun gelmesi ne kadar hoş? İçime sinmeyen bir durum olsa “Sen ne düşünüyorsun?” diye sorarım. O zaman karşı taraf da aklındakini söyler. Uzun zamandır bu tarz paylaşımlar da yapmıyorum kimseyle. Mutluluklarımın ve keşiflerimin tadını kendim çıkarıyorum. İnsanlar karşı tarafın enerjisini düşürme konusunda oldukça yaratıcılar. Dün bir plan yaptık. Sadece kendi yaptıklarını ve sahip olduklarını beğenip kalan her şeye yüz çeviren bir insanla bunu paylaşma gafletinde bulunduk. Olumsuz fikirlerini kustu ortalık yere. Ben etkilenmedim tabii, he he dedim geçtim. Ama diğer katılımcılar vazgeçtiler plandan. Bazı insanlar gözlerine bir mutsuzluk perdesi çekili yaşıyorlar hayatı. Eskimiş, kokuşmuş, beyazı griye dönmüş bir tül gibi bakış açıları. O planı yapsak onun olumsuzluk olarak sıraladığı durumları fark bile etmeyecektik belki. Örneğin ben tereyağı yemiyorum. Babam da yemez, dolayısı ile tereyağının kapısının önünden bile geçmediği bir evde büyüdüm. Değil kendim yemek, karşımdaki yerken bile rahatsız olurum, duramam. İnanılmaz bir kokusu vardır ama bunu sadece tereyağı sevmeyenler alır. Hayatı sevmeyenler de hayattan başkalarının ayrımsamayacağı kokuları alıp herkes alacak diye bekler. “Böyle bir koku alacaksın, iğrenç bir şey, tahammül edemezsin.” deyip sorulmamış fikirlerini odanın ortasına koyarlar. Hâlbuki çoğu kişi tereyağı kokusunu sever 🙂
Leave a Reply