10.08.2024, 06:15, Berlin
Bu hafta beni çok heyecanlandıran bir kitap okudum: Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı, Ali Teoman. Kitapta ilerledikçe çarpıldım. Hakkındaki bir incelemeyi izleyip tekrar okudum. Kitap hâlâ masamda, aklıma takılan yer oldukça açıp bakıyorum. Bu metin on altı sene boyunca başka bir kişinin olarak bilinmiş, o kişi ödül almış, kişiyle röportajlar yapılmış. Metnin kendisi değil sunulması da bir oyun hâline gelmiş. Daha fazla detay verip okumayanlar için tat kaçırmak istemiyorum. Bence bunları bilmeden okumak, öğrendikten sonra tekrar okumak daha eğlenceliydi. Benim de aklıma benzer bir metin yaratma fikri düştü. Sevdiğim şeyleri taklit etmekten çekinmiyorum. Sevdiğim kitaplar ve yazarlar benim oyun bahçem. Her yazdığı satıra çok büyük anlamlar yükleyen biri değilim. Çoğu şeyi sadece kendimi eğlendirmek, zorlamak ve kendime saklamak için yazıyorum. Yazıyı yazacağımın öncesinse düşünmekten zar zor uykuya dalabildim. Ertesi sabah pek koşuya çıkasım yoktu, hemen oturup yazmak istiyordum. Yazıyı düşünürüm kararı verip kendimi koşu için motive ettim. Kulaklıklarımı yanıma almadım. Ve koşarken hep yazımı düşündüm. Dönüşte duştaki dakikalar bile geçmez oldu. Sekize doğru oturdum masaya. Zamanda bir kayma yaşandı resmen ben yazarken. Yazı bittiğinde saat ondu. Mesaiyi falan unutmuşum. Bu yaşadığım kendimden geçme hâli beni çok keyiflendirdi. Ortaya çıkan şeyin iyiliğinden ya da kötülüğünden ziyade yazarın hem kendini hem de okuyucusunu şaşırtma çabası çok heyecan vericiydi. Dün mesai sonrasında yapacak hiçbir şey bulamadım. Deli gibi yağmur yağıyordu. Sezer kendi işleriyle uğraşıyordu. Berna Moran okuyarak ders çalıştım. Ve bence şahane geçen bir cuma akşamıydı. Cuma mesai sonrası arkadaşlarımla içmeye çıkmak beni böyle mutlu ediyor muydu? Hatırlamıyorum. Ediyorduysa bile, olumlu etkisinin ertesi güne kalmadığı kesin. Hâlbuki heyecanlandıran edebiyatın etkisi her zaman bizimle. Beni mutlu eden şeyleri bulabildiğim için çok şanslıyım.
Leave a Reply