Çıt çıkmayan boşluklar, gürültülü boşluklar

John Cage’in 4’33” adlı eseri 20. yüzyıl müziğinin en radikal ve tartışmalı yapıtlarından biri. En önemli özelliği, notalardan değil sessizlikten oluşması. Eser adını süresinden alır: Dört dakika otuz üç saniye boyunca piyanist çalacakmış gibi yapar ama hiçbir ses çıkarmaz. Bu noktada kendimize şu soruyu sorabiliriz: Amaç gerçekten sessizlik mi? Çünkü bu sessizliğin yerini dinleyicilerin kıpırdanmaları, öksürmeleri ya da dışarıdan gelen sesler alır. Yani eser her seferinde yeniden oluşur.

Ellsworth Kelly’nin resim alanındaki Blue Green Black Red adlı eseri de benzer bir yaklaşım sunar. Sadece renk bloklarından oluşan sade bir kompozisyondur. Resim yalnızca kendisidir. Bir mesaj iletmek için orada değildir, hiçbir şeyi temsil etmez.

Biri daha dolaylı, diğeri daha doğrudan olsa da bu iki eser, sanatçıların izleyiciye bıraktığı boşluklardır. Herkes o boşluğu kendi deneyimiyle doldurur.

Boşluk, edebiyatta da hem biçim hem içerik açısından karşımıza çıkar. Her okur, metindeki boşluklara kendi anlamını yazar. Benim için bazı kitapların boşlukları gerçekten boşken, bazı yazarların boşlukları oldukça yoğundur. Örneğin, Virginia Woolf’un eserlerinde olduğu gibi.

17 Mayıs’ta tam da bu konuyu ele alan bir söyleşi var: Metindeki Boşluklar. Sevgili Fatma Özer’in moderatörlüğünde Murat Gülsoy boşluklar üzerine konuşacak. İstanbul’da olsaydım diye hayıflandığım etkinliklerden biri. Umarım kayıt alınır da uzaktakiler de faydalanabilir. Bu söyleşiyi dinledikten sonra edebiyatta kendi boşluk tanımım üzerine uzun uzun yazmayı çok isterim.

Söyleşi bilgileri: https://www.instagram.com/p/DJCXu0QIQLO/?igsh=M28xaGxxbXVhM3Rm



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *