Coğrafya edebiyattır

Sait Faik öykülerini tekrar dinliyorum. Dilim kendisine epey uzak düşse de çok özendiğim ve ilham aldığım yazarlardan biridir. Öyle bir doğa anlatışı vardır ki, doğa kendiliğinden dile gelir. Çabasız, sade, bizden manzaralar… Onun yazısında hiçbir şey büyümez, kocaman bir uyum yaratır. Toplumdan bireye ineriz, dışarıda kalanlara selam veririz. 

Sait Faik’in balıklarını dinlerken birden Yaşar Kemal düştü aklıma. Doğa anlatımı denince Türkçede ilk akla gelen isimlerden biridir Yaşar Kemal. Onun anlatımında doğa da büyür, kocaman olur. Daha gizemli, mistik, hırçın ve zorlu… Her doğa olayı, bir hayatta kalma mücadelesi gibidir. Betimleyici, görkemli, uzun uzadıya bir anlatım… Onun yazısında da sanki bireyden topluma doğru bir yolculuk başlar, bir kolektif mücadele hâli.

Sait Faik Çukurova’da, Yaşar Kemal Marmara’da doğsaydı, acaba nasıl yazarlardı diye düşünüyorum. Coğrafya, edebiyatı şekillendiren bir gerçekliktir, öyle değil mi? “Coğrafya kaderdir” sözü, edebiyat için de geçerlidir belki de: Coğrafya edebiyattır. Coğrafya kimliktir. Coğrafya, nereye kadar gidebileceğini bilmektir.

Coğrafya, Furuğ Ferruhzâd’dır mesela. Coğrafyasından ayrı düşünemediğim yazarlar ve şairler, sanırım en sevdiklerimdir. Gündem bizi coğrafyalarımız ve kimliklerimiz üzerine düşünmeye itiyor. Bu konuda yazılmış en güzel şiirlerden biri, hiç kuşkusuz, Furuğ’undur.

fethettim

kaydettirdim kendimi

bir adla, bir kimliği süsledim

ve varlığım somutlandı bir numarayla

öyleyse yaşasın 678 sayılı, Tahran’ın 5 nolu bölgesinde 

kayıtlı sakini

diye başlar Ey İnci Dolu Ülke. Bir coğrafyaya, bir ülkeye, sevilmeyen türe ait olmaya dair her şeyi, en güzel şekilde anlatır. Sevilen yemeklerin coğrafyaya göre değişmesi gibi, sevilmeyen türler de değişir. Ve her zaman bir sevilmeyen vardır.



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *