22.02.2024, 06:29, Berlin
Geçen gün bir yazımda şiir yazmıyorum demiştim. Gün içinde bir hatırlama anı yaşadım. Lise boyunca defterlerce şiir yazdım. Aslında benim için edebiyat Türkçe dersi kompozisyonları ve şiir ile başladı diyebiliriz. İlkokuldayken ünitelerin sonunda sözlük, anlama ve anlatım bölümleri olurdu. Yeni öğrendiğim kelimeleri cümle içinde kullanmaya bayılır, en çok zamanı o bölüme harcardım. En yaratıcı cümleyi kurmaya çalışırdım. Anlama bölümünü de severdim. Soruların cevaplarını defterime yazardım. Ama anlatım bölümündeki sorular hep çok soyut gelirdi, doğru anlayıp anlamadığımdan emin olamazdım. Bu sorular üzerine genelde konuşulurdu zaten. Hâlâ konuşmayı hiç sevmem, yazmalı ödevler benimdir 🙂 Üniversiteye gelince şiirden düz yazıya evrildi yazdıklarım. Girdiğim kulüp üzerinden başka konular araştırmaya ve yazmaya da başladım. Bu kısımların hepsini unutmuşum ben. Yeni hatırlıyorum. Sonra bir şey oldu ve ben bunlardan utanır oldum. Yirmili yaşların ortasında bir aile ziyareti için eve gittiğimde bir koli yazıyı ve şiiri imha ettim. Çoğu insan hayatının belli dönemlerinde eline kalem alıyor. Yazmak acıyı azaltan bir aktivite. Ama yazdıklarınla barışmak kolay değil. Lisede yazdıklarım ne kadar kötü olursa olsun bir defter arasında saklanmaya devam edemezler miydi? İçlerinde barındırdaki büyüme sancılarını yok etmek istedim belki de yeterince büyüdüğümden emin olunca. Ernaux’nun Boş Dolaplar’ını okuyorum. Çok etkileyici bulmakla beraber ortayı geçtikten sonra hiç mi mutluluk yok diye düşünmeye başladım. Yokluk, kültürsüzlük, beğenmemezlik içinde de olsa insanlar bir şeyden mutlu olamaz mı, bir şeyi ya da birini sevemez mi? Sabah kendi şiirlerim geldi aklıma. İçlerinde hiç mutluluk yoktu. Mutluluklar pek yazıya dökülemiyor sanırım. Çöp iyi bir şiir okuyucusu bence. Hepimiz şiirler, mektuplar yolladık ona. Kim bilir neler saklıyor kendine.
Leave a Reply