Davulcu gardaş, keklik türküsünü biliyon mu?

24.10.2023, 07:05, Berlin

Dün Feride Çiçekoğlu’nu dinlerken bir kalan olarak gidenlere üzüldüğünden bahsetti. Vapura her bindiğinde, martıları her gördüğünde orada olduğuna şükretmekten. Kalsaydım nasıl olurdu diye düşündüm. İnsanın doğduğu yerde istediği hayatı yaşaması nasıldır? Berlinli iş arkadaşlarımı düşündüm. Aileleri yanlarında olan, belki doğduğu günden beri aynı mahallede yaşayan, ilkokuldaki sıra arkadaşıyla her hafta görüşen. İzlediğim belgeselde uzun ve sağlıklı yaşamanın önemli şartlarından biri bağ kurmak, kendi kabileni bulmak. Son zamanlarda kabile konusu sıkça karşıma çıkıyor. Yakın zamanda okuduğum Burcu Özer Katmer’in Kendine Ait kitabında da kahramanımız Saliha yersiz yurtsuzken Burgazada ona ev olur. Kendi kabilesini bulur. Artık ‘ait’ hissetmektedir. 18 yaşında üniversite için İzmir’e gidene dek doğduğum yer Bandırma’da yaşadım. Küçük şehir sevdamı günlüklerimi takip edenler bilirler. Dört yıl boyunca yaşadığım İzmir’i de çok sevdim. Hala burnumda tüter o günler. İzmir büyüktü, Bandırma kadar kolay değildi ama Bandırma kadar sıcaktı. Bir bakkala sadece muhabbet etmek için girebilirdim. İnsanlar koşturmazdı. Sokakta tanımadığın insanlarla selamlaşmak tuhaf bir şey değildi. Kendimi ‘ait’ hissettiğim zamanlardı. Mezun olup İstanbul’a taşınmamla aitsizliğim başladı. İstanbul’u hiç sevmedim. Burgazada dışında İstanbul’a dair hiçbir şeyi de özlemem. Şehir o kadar da kötü değildi belki ama sanırım ait olamamak zor bir hayatla birleşince o yerin gözümüzde temize çıkması pek mümkün olmuyor. Sonra Berlin’e geldim. Buradaki hayatımı çok seviyorum ama buraya da ait hissetmiyorum. Nasıl ait olunur bilmiyorum. Nasıl kabile bulunur? Benim için ait olmak sık dokunmuş bir halı belki de. Senelerce markette, parkta, yan dairede aynı insanları görmek ve onlarla bağ kurmak. Susamışken bir dükkana girip su isteyebilmek. Elimdeki torbaları bir yere yetişirken bir tanıdığın eline tutuşturabilmek. Bazen sokakta ona buna selam verip laflarken gideceğin yere geç kalmak. Türk filmi mi çekiyoruz kardeşim? Oldu olacak tüm mahalle bir araya gelip ‘Hayat sevince güzel’ eşliğinde dans edip, koreografi yapalım.



3 responses to “Davulcu gardaş, keklik türküsünü biliyon mu?”

  1. Suda giden gemiler gibi köksüz ama sağlam ilerlemek zorunda kalanlar için zor bir yazı. Doğduğum büyüdüğüm İzmir’e hiç ait hissetmedim kendimi, yalnızca İstanbul’un belli bir döneminde kendimi gerçekten evimde hissediyordum, o da kalmadı. Evimiz birbirimiziz.

    1. Suda giden gemiler gibi köksüz ama sağlam ilerlemek zorunda kalanlar…
      Evimiz birbirimiziz…

      Yutkundum.
      Senin doğup da ait hissetmediğin şehre benim sonradan gelip de ait hissetmem ne tuhaf değil mi? Aynı kabilede olmak aynı yere ait olmak anlamına gelmiyor sanırım. Peki nereye yerleşecek kabilemiz? Özel günlerde bir araya gelen, daha doğrusu bir araya geldiği günleri özel atfeden göçmen bir kabile mi olacağız? Dumanlı mektuplarla ilmekler mi atacağız birbirimize? Görmeden, dokunmadan bağ kurmaya niyet edenler olarak ağaçlardan öğrenecek çok şeyimiz var. Avantajımız da. Okunan ve yazılan satırlarda birinin aklına düşmek, birinin aklına düşmesi de güzel şey, değil mi?

      1. Kendi alışkanlıklarımızı, evde hissettiren şeyleri bulacağız galiba. Merkezim değişirken her gün senin bloguna bakma sabiti gibi örneğin 🙂

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *