

Bu müze salonunu kaplayan kocaman şey bir toprak yığını. Dünyanın en güzel kokulu yerleştirmelerinden birini görmüş oldum. Kolombiyalı sanatçısının kil, toprak, saman, ot, tarçın, karanfil, karabuğday, chia tohumu ve baldan oluşan bu anıtsal eseri sıcaklık, koku ve dünyevî ve duyusal bir deneyim sunuyor.
Morelos’un işleri genellikle çürüme, yenilenme ve doğanın döngüsel ritimlerini merkeze alıyormuş. Bu tam olarak böyle bir çalışma.
Morelos için toprak, cansız bir madde değil, yaşayan, hisseden bir varlıkmış: tutan, arındıran, iyileştiren annesel bir güç. İnka mitolojisindeki Pachamamaya (Toprak Ana) atıfla Morelos, yerli inançlara ve ata bilgisine dayalı, duyusal ve güçlü bir toprak vizyonu ortaya koymuş.
Yerleştirme haftalar süren bir çalışmayla bizzat sanatçı tarafından, kil, su ve toprağı ahşap, demir ve samanın üzerine örülmesiyle dokunmuş. Malzemeler yalnızca dokuları ve kokuları için değil; kültürel, ruhsal ve politik anlamları için de seçilmiş. Koyu, kokulu, rahimsi formuyla bedensellik, çocukluk, ritüel ve toprağa dair anılar uyandırılmak istenmiş.
Eserin üç yerinde içeri doğru ilerleyebileceğiniz alanlar var. Enteresan bir duygusu var, doğumu bilmem ama ölümü hatırlattığı kesin.