17.03.2024, 06:22, Berlin
Pomodoro Tekniği’ni duymuş muydunuz? Ben yeni duydum ve hemen uygulamaya koydum. Az disiplinliymişçesine hayatıma biraz daha disiplin kattım 🙂 Teknik seksenlerin sonunda Francesco Cirillo tarafından geliştirilen bir zaman yönetimi tekniği. Pomodoro İtalyanca domates demek. Adını Cirillo’nun öğrenciyken kullandığı domates şeklindeki mutfak zamanlayıcısından alıyor. Öncelikle kendinize bir görev belirliyorsunuz. Bu görev üzerinde 25 dakika aralıksız, başka bir şeyle ilgilenmeden çalışıyorsunuz. Sonrasında 5 dakikalık bir mola verip dilediğinizi yapıyorsunuz. 4 adet 25 dakikayı bitirdiğinizde öğle arası gibi daha uzun bir ara vermeniz gerekiyor. Geçenlerde hesaplamalarını yaptığım 10.000 saatten sonra biraz süre konusuna kafayı takmıştım açıkçası. Tam olarak ne kadar süre harcadığımı bilmiyordum. Arada bölünüp, odağımı kaybettiğim çok oluyordu. Örneğin ben bir saat oturuyorum masada ve yazı yazdığımı düşünüyorum. Ama bazen alakasız şeyler araştırırken buluyorum kendimi ya da mesajlaşırken. Bu tekniği dün uygulamaya başladım ve hayatımın en verimli cumartesilerinden birini geçirdim. Kaç tekrar yaptığımdan ziyade 25 dakika bölünmeden bir göreve odaklanma kısmını uyguluyorum. Bazı görevler 2 tekrar bazı görevler 1 tekrar gerektiriyor. Dün bir haftadır ertelediğim bir görevde bu teknikle epey ilerlemiş oldum. Bu yazıya başlarken de zamanlayıcıyı başlattım. Aslında yazıyı bitirdim gibi ama 25 dakikayı tamamlamak adına biraz daha devam etmem gerekiyor 🙂 Sizleri daha uzun yazılar bekliyor sanırım. Artık tembellik yapıp üç satır yazdıktan sonra bugünlük de böyle olsun demek yok. 🙂 Sezer benimle dalga geçiyor, bu disiplinle yakında göğe yükseleceğimi falan düşünüyor. Bense ne kadar disiplinliysem o kadar mutluyum. Bunları yapıyorum ama sonunda ne olacak diye asla düşünmüyorum. Normalde bir süre sonra bu durumun bende küskünlük yaratması gerekir. Bu kadar emek veriyorum ama hiçbir şey olmuyor tadında. Durumun tüm gerçekliklerini inanılmaz benimsedim ve sadece kendimle ilgileniyorum. Madem vaktimiz var bir sırrımı daha açayım sizelere. İlk yazım online olarak yayımlandığında ya da sektörün içindeki bir kişi tarafından beğenildiğinde Türk filmlerinde esas kızın assolist olarak keşfedildiği gibi keşfedileceğimi düşünüyordum. 🙂 Çevremden güzel yorumlar aldım, çok mutlu oldum. Ama beni keşfeden olmadı. Bu geçen süre zarfında kitabım çıksa bile birinin beni keşfedeceğini düşünmüyorum artık. Buna karamsar yerinden bakmıyorum, sektörün gerçekliği bu. Benim çok beğendiğim kitapların aslında çok da ses getiremediğine şahit oluyorum. Bunları bu hâliyle kabul edip yazmaya devam ediyorum. Çünkü beni mutlu edenin buna devam etmek olduğunu öğrendim. Topraklarıma çok az sayıda kişi ulaşsa da ben burada olmaya devam edeceğim. Kolomblar’a ihtiyacım yok. Zaten Kolomb’a da kim güvenir ki? 🙂 Bırakın yerlilerim özgür ve canlı kalsın 🙂 Zaman doldu 🙂
Leave a Reply