07.05.2024, 06:27, Berlin
Beth 47 yaş yazısını yazarken geçmişine dönmüş. Ben de bugünün değil ama dünün geçmişine dönüyorum. 9 sene önceye. Evlenmeye o kadar uzak bir insanım ki dokuz senedir aynı insanla beraber olmama rağmen evleneceğimizi duyan kimse kulaklarına inanmıyor. Babam istemiyorum diyor, aile büyükleri araya giriyor. Ben Sezer’in ailesi ile tanışmadan aileler tanışıyor. Ben ve Sezer’den bir gün önce geliyorlar Bandırma’ya. Gerginliği onlar çekiyor, biz nispeten kaynamış bir gruba eklemleniyoruz. Sabah erken deniz otobüsü ile gideceğiz. Tanışma, isteme ve nişan bir arada. Çünkü Berkelik. Takım elbiseyi unutmayalım diye kapının koluna asıyorum. Sezer unuturuz diye oradan alıp kapı arkasına koyuyor. Takım elbisesiz varıyoruz Bandırma’ya. Sezer bütün gün telaşla takım elbise arıyor. Babamın verdiği gözdağının da etkisi ile her stresli döneminde olduğu gibi beli tutuluyor. Tüm aile seferber oluyor. Sıcak duşlar, masajlar. Sezer ayağa kalkabilecek duruma geliyor, takım elbise bulunup üzerine göre ayarlanıyor. Yüzüklerimizi takan ve sadece kız torunu bulunan dedem duygusal bir konuşma yapıyor. Biz kızlarımızı hiç üzmedik, onlar ne isterse onayladık. Herkes ağlamaklı. Annem ve teyzemler şahane bir sofra kurmuş. Yemekle iyice yumuşuyor ortam. Hatta bir ara babam yan odada Galatasaray maçını açıp gidip gelirken izlemeye başlıyor. Sezer Almanya’ya, ailesi Antakya’ya, ben İstanbul’a dönüyoruz. Sezer mayısta tekrar geliyor. Bir haftamız var ve vize işlemleri için nikâhı erken yapmak istiyoruz. Gün almak için gidiyoruz. Adalar deyince kahkaha atıyor memur, aylar önce gün alınmalıymış. Şişli, Kadıköy diye kafamızdaki listeyi tüketiyoruz. Araya birileri konularak Kuştepe’de yer bulunuyor. Neyse eve yakın. 6 Mayıs oluyor. Öğle aralarında ofisten iki arkadaşım bu şık törende nikâh şahidimiz olmak için salona geliyor. Pek salon da denemez aslında. Daha çok boş bir depoya benziyor. Kenarlarda istiflenmiş ucuz masalar ve sandalyeler var. Memurumuz saçına postiş takmış, yüzünde ağır bir makyaj. Ben evlendiğim için yeşil pantolonumun üzerine beyaz bir bluz giymişim. Sezer’de de polo tshirt var. Epey şıkız yani. Memur bizi paylıyor gelinle damat nerede, nikâha geç kalınır mı diye. E gelinle damat burada! Ahh her mevsim bana sonbahar… Yaprak dökümü… Şarkıyı kim başlattı? Memurun kafasında çalıyor. Ali Rıza Bey’in hayal kırıklıkları yüzüne oturuyor. Haklı. Gelinden süslü nikâh memuru mu olurmuş? Ali Rıza Bey’in başına bu da geldi. Neyse o bölümde Ali Rıza Bey’e henüz felç inmemiş olduğundan kendini nikâh masasına kadar taşıyabiliyor. Annemler de salonda. Babalar gelmemiş. Annemler video ayarlarını yapana kadar nikâhımız bitiveriyor. Neyse ki birkaç fotoğrafımız var imza sonrasında. Nikâhdan sonra önce limonata içmeye sonra Eminönü’ndeki Hamdi’ye yemeğe gidiyoruz. Küçük halam da katılıyor bize. Hamdi’de canlı müzik var. Halam dünyanın en fırlama insanlarından biri olduğu için bizden habersiz müzisyenlerle haberleşiyor. Müzisyenler gelin ve damadı ortaya davet ediyor. Gelinle damadın biz olduğumuzun ayırdına varmamız epey zaman alıyor. Kalkmıyorum. Kebapçıda göbek atacak hâlim de yok. Ama oyun arkadaşım tam bir oyunbozan. Can atıyor sahneye çıkmak için. Mecbur çıkıyoruz. Önce birkaç alkış, başımla ritme eşlik; damarlarımdaki rakı ve Sezer’in mutluluğu ile kebapçıda göbek atmaya evriliyor. Yemek bitiyor. Olaysız dağılıyoruz.
Leave a Reply