03.04.2024, 06:44, Berlin
Dağlardan masalsı bir sis inerken köyler raylar arasından kayıp gidiyor. Toprağın yeşillenmemiş yerlerine bakarken üzülüyorum. Bulutsuz gök ise kırlangıçlar uçuruyor içimde. Topraksız çimen, bulutsuz gök olmaz biliyorum. Yine de yeşil ve mavi arıyor gözlerim. Pudralanmış dağlar kadrajıma girince içim hepten sığmaz oluyor içime. Onlar oradayken kimse düşmez artık. Mutlu bir atlas yorgan seriliyor üzerime. Ben de onlardan biriyim. Oralıyım. Düşemem. Üşüyemem. Dur tren, kal burada! Soğuk bir sallantı ile devam ediyor tren içindekinin içine aldırmadan. Yorgan sıyrılıp düşüyor üzerimden. Bulutlar gök kavşaklarından geçerken su sıçratıyor. Dağlarla ayrılıyor kıtalarımız. Onlardan biri değilim artık. Raylar beni yeterince uzağa getirdiğinden emin olunca bitiyor. Sımsıkı bir ormanın ucundayım. Bir kişilik bir boşluk. Kafamı uzatıyorum aralıktan, bir şey görünmüyor. Orman o kadar yeşil ki, rengi bir tek dışarıdan seçiliyor. İçerisi karanlık. Serinliği yüzüme vuruyor. Çiğler daha girmeden üzerimde birikiyor. Hoşuma gidiyor şenliğine katılmak. Sığıyorum boşluktan. Ray, köy, dağ, gök, yeşil yok artık. Serin sessizlik iyi geliyor. Yosun kadifesiyle kaplanmış cildim, sertleşiyor. Gıcırdıyor orman, uğulduyor. Adımlarım yavaşlıyor. Gıcırtı artıyor. Ayağım kalkmaz olunca fark ediyorum saplandığımı. Gıcırtı benden geliyor. Toprak beni yukarı taşıyor. Yükselirken diğerlerinin dalları canımı yakacak sanıyorum. Hâlbuki kabuklanmış üzerim. Yalnızca nemli bir ılıklık hissediyorum. Kollarım çoğalıyor, göğe uzanıyor. Bir kayın oluyorum. Başımı ormandan çıkarıp dağlarla selamlaşıyorum.
Leave a Reply