Havai fişekler ve kadınlar

Savaş. Yıkıntı. Harabe. Kadın. Çocuk. Açlık. Barbie bebek. Viktorya dönemi. Edebiyat. Sanat. İp. Deniz. Magma. Lav. Ateş. Alev. Acı. Lilith. Hegemonya. Erkek. Tiksinme. Güç. Şiddet. Gösteri. Gece. Işık. Kadın. Slogan. Babaanne. Gecelik. Dede. Kadife. Uyku. Dua. Rıfat Ilgaz. Televizyon. Yalan Rüzgârı. Nikki. Sarışın. Zengin. Çiftlik. Koca. Victoria. Aile. Hediye. İlkokul çantası. Kırtasiye. Dolap. Mavi badana. Rutubet. Eskimiş. Bulantı. Manzara. Bisiklet. Güneş. Yıldız. Üşüme. Uçurum. Kurtuluş. Clara. Peynir. Dağ. Dede. Baş belası. Tahammülsüzlük. Kötü. Haksızlık. Sınıf farkı. Fakirlik. Üzüntü. Kir. Kız çocuğu. Muhtaç…

“Bu da nesi,” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Son zamanlarda bilinç akışı üzerine okurken üzerimde kontrollü bir deney yapmak istedim. Etkilendiğim bir sanat eserinin aklımdan geçirdiklerini ve bende tetiklediği imgeleri yazdım. Eseri ilk görüşüm olmadığından ve aynı anda yazdığımdan sergidekinden çok daha suni bir ortamda deneyebildim. Kayıt altına alma zaten süreci doğallığından uzaklaştırıyor. Ancak yine de sonuç şaşırtıcı. Saniyeler içinde nerelerden nerelere götürdü beni. Bir sanat eserinin üzerimizdeki etkisi beynimizde patlattığı havai fişek sayısıyla doğru orantılı olsa gerek. Kimisi pastanın üzerindeki tek bir maytap etkisi yapıyor, kimisi havai fişek festivali.

Son zamanlarda en etkilendiklerimden olan bu eser, ressam ve heykeltıraş Anselm Kiefer’in Lilith am roten Meer (Lilith Kızıldeniz’de) isimli çalışması. Harabeler arasındaki yaşamı inceliyor. Adem’in mitolojik ilk eşi Lilith’in sürdürdüğü ıssız varoluşa benzer bir durum. Lilith hem şeytani ve baştan çıkarıcı bir güç hem de bir özgürleşme simgesi. Adem’e boyun eğmek yerine, yeryüzü cennetini terk edip Kızıldeniz’e kaçarak yüzlerce çocuk doğuruyor. Tanrı, Adem’e dönmezse her gün yüz çocuğunun ölmesi gerektiğini söylediğinde Lilith boyun eğmeyi reddediyor. Zalim olan Tanrı mı, Lilith mi tartışılır. Benim tarafım belli. Lilith, muhteşem bir başkaldırı sembolü. Sanatçı, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda doğmuş; dolayısıyla yıkıntılar arasındaki manzaralar resim ve heykellerinde sıkça rastlanan bir motif.

Gelelim bu eserin beni çok duraklı etkileşimimizde en son hangi durağa bıraktığına. Yazan çok arkadaşım var. Çoğu kadın. Yazdıklarımızın son dönemde hep aynı konularda birleştiğini görüyorum: Erk. Bu benim için bilinçsiz bir tercih. Planlayarak yazabilen biri değilim. Planlı da olabilir. Kadının o kadar az söz hakkı var ki sadece söyleyemediklerini de yazabilir. Konu bilincimizin, bilinçaltımızın ya da bilinç dışımızın, zihin de diyebiliriz belki genel bir tanımlamayla, aynı noktalarda birleşmesi. Bu kadınlar nispeten şanslı, eğitime ulaşabilmiş, meslek edinebilmiş, hayatları üzerinde söz hakkı olan kadınlar… Yine de hayatları boyunca ayrımcılığa ve baskılara maruz kalmışlar. Kalmadıkları dönemlerde de akılları diğerlerinde kalmış. Yine hırpalanmışlar. Kadınların söyleyecek sözleri ve anlatacak hikâyeleri var. İlerleyen dönemlerde hem dünya hem Türk edebiyatında kadın meselelerinin ve seslerinin daha çok duyulacağı aşikâr. Erkeklerin konuştuğu yeter.



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *