Dün akşam Kel Diva’yı izledik. Absürt olan her şeye bayıldığım gibi bu oyuna da bayıldım. Böyle bir oyunu Türk seyircisine sunmak büyük cesaret, kadrodaki kocaman isimlerin salonu terk eden seyirci oranını düşürdüğü kesin. Berlin’de böyle bir durum yaşandığını düşünmüyorum ancak İstanbul yorumlarımda rastladım. Herkesin keyif alacağı bir oyun değil, onda anlaşalım. Bana kalırsa dün muazzam bir taşlama izledim. Dünyaya yabancılaşmamış insanların, artık birbirine diyecek lafı kalmamış çiftlerin geldiği hâl. Oyunculuk anlamında da zorlu bir performanstı bence. Senkron hareketler izleyiciye çok keyif verdi. Haluk Bilginer, Zuhal Olcay ve Yiğit Özşener zaten tanıdığımız önemli oyuncular. Kıvanç Kılıç’ı da Gibi’deki dünyanın en itici rollerinden biriyle biliyoruz ki oyundaki performansı da çok çok iyiydi. Özlem Zeynep Dinsel ve Gözde Kırgız ise olağanüstü bir oyunculuk sergilediler. Oyunu teknolojisinin gelişmesinin ardından yazılmış sanırken, esas şoku 1950’lerde yazıldığını öğrenmemle yaşadım. Oyunun bu versiyonunda yaşadığımız zamana da uygun düşmesi adına teknoloji çok fazla dâhil edilmiş işin içine ki mantıklı. Ancak bu oyun aslında savaştan çıkmış insanların dünyaya yabancılaşmasını anlatmak için yazılmış. Bunu öğrendikten sonra daha da beğendim oyunu. O gözle izleseydim keşke diye hayıflandım.
Leave a Reply