16.11.2023, 10:30, Berlin
Şu aralar okuduğum kitaplardan biri Ingeborg Bachmann’ın Malina’sı. Çok karanlık. Bir okuma seminerini takip edecek olmasam kitabı bırakabilirdim. Her çevirdiğim sayfada ruhumdan bir parçayı yutuyor sanki kitap, yerine bir karanlık bırakıyor. Kurgu değil de etten kemikten bir kadın anlatıyor sanki olanları. Bachmann’ın kendi depresif hayatını ve sonunu da bilmenin etkisiyle Bachmann nerede bitiyor, karakter nerede başlıyor ayırt edemiyorum. Delilik hallerinin anlatıldığı kitaplar korkutuyor beni. O şey bana da bulaşacak ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacakmış gibi geliyor. Son dönemde izlediğim korku dizilerinden birinde de karakter şeytani resimler yapan bir ressamla karşılaşır. Ne yapsa ondan kaçamaz. Kendi kaçsa, ailesini kurtaramaz. Bazı kitapların bana verdiği duygu da o. Delirmekten neden bu kadar çok korktuğumu bilmiyorum. Herkes bu kadar korkuyor mu? Kontrolü kaybetme korkusu mudur bu? Delilik değil de o derin kemikleşmiş depresyon hali, kendinden ve insanlıktan vazgeçtikten sonra içte kalan o boşluk mu beni korkutan? Laylaylom delirmek eğlenceli olabilir çünkü. Belki de dünya ağrısını içinde hisseden herkes çoktan o karanlık boşlukta boğuldu. Bazılarımız laylaylom deli taklidi yapıyoruz kendi halimizde.
Leave a Reply