Köftecide

03.11.2024, 06:30, Berlin

Köftecinin buğulanmış camlarına rağmen içerinin kalabalığı belli oluyor. Kapıyı açınca yüzüne ter kokusuyla karışık yağ kokusu çarptı. Duvar dibindeki tek boş masaya oturdu. Önündeki kalabalık grubun siparişini alan garson göz teması kurup hafifçe kafasını sallayarak birazdan geleceğinin sinyalini verdi. Kekik ve pul biber kavanozlarının plastik bir bitki taklidi ile dizildiği örtüsüz masada ellerini kavuşturarak beklemeye başladı. Siparişleri alan garson kız mutfağa yönelmeden kasanın yanından bir menü kartı alarak masasına bırakıp “Hemen geliyorum,” diyerek mutfağa yöneldi. Menüye bakmasına gerek yoktu ama kızın hızına yetişip de siparişini veremedi. Telefonuna baktı. Müşteri mail atmış. Aynı raporu küçük ev aletleri toplamı için de alabilir miyiz? Alabilirsiniz tabii, neden alamayasınız? İki gün ofiste sabahladı yine de hafta sonu mesaisinden kurtulamadı. Sırtındaki laptop bir kambur gibi yapıştı. Karşı sandalyesinde oturmuş ona eşlik ediyor. Yeni raporlar, yeni müşteriler, yeni motivasyon konuşmaları, yeni başarı mailleri, eski maaşlar… Her çeyrek cirosunu katlayıp çalışanlarına tebrik maili atan şirket,  performans görüşmelerinde sürekli masraf ve borç içinde. Şeytan diyor bas git memlekete. Aç bir kafe. Sahil kasabalarında bile gözü yok. Seneye terfi kesin dediydi müdür. Biraz daha beklemek lazım. Garson geldi. Tüm yorgunluğuna rağmen güler yüzlü. Güzelce bir kız. Çok zamandır hayatında kimse yok. Garsona yazacak kadar da düşmedi daha. Zaten kızın yaşı da ufak duruyor. Bir buçuk porsiyon köfteyle büyük ayran söyledi. Kız “Tabii efendim,” diyerek ayrıldı. Kaba davrandı kıza, sesi de biraz sert çıktı galiba. Neyse çıkarken bahşiş bırakır. Kafasını yine telefonuna gömdü.

Tanımadı şerefsiz. Zaten daha ilk gördüğünde verdi puanını. Garsona muamelesine bak. Küçük dağları o yaratmış sanki. Sevgi ne buldu bu adamda? İlk buluşmalarından birinde karşılaşmışlardı da, Sevgi tanıştırmak zorunda kaldı. Sevgi’nin kendinden önceki tek ciddi ilişkisi. Dağ adamı değil. Otuz yaşına kadar sevgilisi olmayacak mıydı kızın? Kendisinin de oldu elbet. Yine de bu adam mı olmalıydı o sevgili? Şu mutlu günü mü buldu tekrar karşısına çıkmak için. Mahalleden arkadaşlarıyla köfte yemeğe geldiler. Sevgi ile nihayet nişan yüzüğü takıldı. Babası beyaz eşya dükkanını ona teslim edip Ayvalık’a gitme kararı aldı. Sonunda özgür. Koca adam babasının yanında getir götür yapıyordu. Olacak iş mi? Patron oldu artık. Yakında kendi evi de olacak. Sevgi ile bir ev. Yemek yapmaktan, ev işinden pek anlamaz. Olsun. Akşam eve geldiğinde kapıyı o açsa yeter. Garson kız büyük bir tepsiyle gelip üç adet bir buçuk porsiyonluk köfteyi masaya bıraktı. Tüy kadar kız nasıl taşıyor bu koca tepsiyi? Köftesi gelen başladı. En son geleni kendine aldı. Köfteler sıcak. Bulgur lezzetli. Tanımadı mı gerçekten? Tanımamazlığa mı geliyor? Dallama. Masadaki futbol ve politika muhabbetini dinleyemiyor. Kafası takıldı bir kez. Yediğinden bile bir şey anlamadı. Bitivermiş köfteler. Gideyim de bir elimi yüzümü yıkayayım bari. Sonra da kalkarız. Bu mendeburun yüzünü çekemeyeceğim daha fazla. Hassiktir. Nasıl oldu lan bu? Hay sandalyeye çarpan ayağıma sıçayım. Küt diye düştü çanta. Özür dilemeden devam etmek ne oluyor? Salak mısın oğlum sen? Mala bağladın iyice? Sesleniyor işte. Adam haklı. Ne bok yiyeceğim şimdi?

Mesaisi restoran açılmadan dört saat önce başlıyor. Önce temizlik, sonra gelen alışverişleri yerleştiriyor. Sebzeleri yıkarken mutfaktakilere de yardım ediyor. Haftanın yedi günü günde on iki saat çalışıyor. Yoruluyor ama başka çare yok. Ekmek aslanın ağzında. Aslanın ağzına kolunu daldırabilmek bile şans işi. Geçen hafta deneme çekimlerine gittiği ajanstan bir iş çıksa. Hayali bile güzel. Nesi eksik televizyondakilerden. Üst baş, giyim, makyaj hepsi. Mesaisinin onuncu saati. Ayakları davul oldu. A-12’nin siparişlerini bıraktığında çıktı arbede. Tek oturan suratsız adam ve gruptaki kibar adam. Grup çok mu gürültü yaptı acaba? Bu meymenetsizde zaten bokuyla kavga edecek tip var. Eyvah tabaklar yerlerde. Salon baştan aşağı ayrana bulandı. Gözleri doldu. Kaç saat sürer temizlemek?

En sevdikleri köfteciye geldiler. Hem evlerine yakın hem köftesi leziz hem de fiyatları uygun. Artık baş başa zaman geçirebilmek için dışarı çıkmaya mahkûmlar. Sinan’ın annesi üç aydır onlarda. Ya romatizmasını ya siyatiğini ya da yağmurları bahane edip Trabzon’a dönüşünü erteleyip duruyor. Çok özlüyor kocasını, evinin sessizliğini. İyi bir kadın ama her şeyin içinde. Buraya gelirken de liseliler gibi izin alıp ikna etmeye uğraştılar. Neyse ki peşlerine takılmadı. Dışarıda yemek mi yenirmiş? Evde tazecik kuru fasulye pilav pişmişmiş. Böyle giderse iki yakaları bir araya gelmezmiş. Sinan anlıyor ama annesine laf söyleyemiyor. Bu yemek iyi oldu, başbaşa kalıp eskisi gibi muhabbet ettiler. Tam köfteler bitip çaylar geldiğinde bir gürültü koptu. Yahu ne olacak bir çanta yere düştüyse? Adam bilerek düşürecek değil ya? Bu güzel geceyi mahvedecek ne vardı?



2 responses to “Köftecide”

  1. Merhaba, Varlık’ın Aralık 24 sayısında yayımlanan “E Sahibi” öykünüz adına sizi tebrik etmek için yazıyorum. Kurgusu sağlam, ifadeleri güçlü harika bir kesit öyküsü okudum. Kaleminiz daim olsun. Sevgiler.

    1. Çok teşekkür ederim. Vakit ayırıp hem okuduğunuz hem de yorumuzunu paylaştığınız için çok mutlu oldum.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *