07.09.2023, 06:44, Berlin
Sıcaklıklar mevsim normallerinin üzerinde seyretse de güneş kış hazırlıklarına başladı. Benden geç uyanıyor artık. Bana biriktirebileceğim daha çok güneş doğuşu kalıyor. Gittiğim yerlerde güneşin doğuşunu izlemeyi de çok severim. Güneş aynı olsa da her yerde başka doğuyor. Koleksiyonculuk virüsü daha küçük bir çocukken kanıma girdi. Elimde bir torba ile çay bahçelerini dolaşıp günlük gazoz kapağı hasılatını toplardım. Torbanın içindeki şangırtılar ne büyük bir mutluluk sebebiydi. Daha sonra pul ve bozuk para da biriktirme teşebbüslerim oldu ama kimyamız uyuşmamış olacak, çok uzun sürmedi. Peçete biriktirmeye başladığımda ise artık tam bir profesyoneldim. Peçeteleri nadide güzellikte olanlar ve normal güzellikte olanlar diye iki ayrı salata kasesi kutusuna ayırmıştım. Bir noktadan sonra koleksiyonum bilindiğinden bana kendiliğinden gelen peçeteleri gerekli koşulları sağlamıyorlarsa beğenmez, kutuma almaz olmuştum. Koleksiyonumun en değerli parçası dokusu itibariyle bezi andıran kenarları kırmızı güller ve yeşil yapraklarla çerçevelenmiş bembeyaz bir peçeteydi. Galiba Almanya’dan gelmişti. Sonra bir gün ondan da sıkıldım. İnsan ne kadar nankör yumuşatırsak şıpsevdi değil mi? Ortaokul ve lise boyunca yazılar, şiirler yazdım. Neyin hıncımı aldığımı bilmeden onları da yırttım, attım. En son Almanya’ya taşınırken tüm kitaplarımı ve sanat broşürlerimi İstanbul’da bırakmak zorunda kalınca, nesnelerle bağımı kopardım. Broşürlerim bir savruk gelin yahut vefasız bir torun tarafından değil ama talibi çıkmadığından çöpe gitti. Kitaplarımsa elden ele dağıtıldı. Normalde kitaplarda iz bırakmayı hiç sevmem. Belirli bir açıyı geçmeden açıp okurum onları. Başkalarına elletmem, evden de kolay kolay çıkarmam. Ama madem benim olmayacaklardı benden bir iz kalsın istedim. Üşenmedim hepsine tek tek adımı bıraktım. İlk sayfasında adım olan o kitaplardan biri bir gün bir yerde beni yeniden bulur belki.
Leave a Reply