14.11.2023, 06:38, Berlin
Dün saçma sapan videolar ağında vakit kaybederken yuvarlak pastalar nasıl kesilmeli diye bir videoya denk geldim. Sir Francis Galton isimli çok yönlü İngiliz bir bilim insanı pastalar üçgen kesildiklerinde kurudukları için kafa yormuş ve matematiksel ispatını yapıp ortadan bir şerit şeklinde kesilmesini uygun görmüş. Ayrı düşen iki parçayı tekrar birbirine yapıştırıyorsun. Heralde o zamanın pastaları böylesine krema yüklü değildi. O iki vıcık vıcık parçayı birbirine yapıştırmaya çalışmaktansa pastamın kurumasına razı olup otururum. Çok yönlü dediğimiz bu bilim insanı ayrıca korelasyonun istatistiksel kavramını yaratmış ve geniş çapta ortalamaya doğru regresyonu tanımlamış. Standart sapmayı da o tasarlamış. Regresyon deyince ortam bir esmeye başladı, tüylerim ürperdi. Aklıma n boyutlu uzayda regresyon analizi kovaladığım o günler geldi, hemen kovdum onları. Zaten adı dışında beni ürkütebilecek bir yanı da kalmamış beynimde. Stokastik süreçlerde teorisini bile ezberlemiş olabilirim bu abimizin vaktiyle ama resmen dört senelik eğitim öğretim hayatım buhar olup silinmiş. Yağmur olup hangi denize yağdı acaba? Çok boyutlu regresyon hocamız amfide boş bakarak ‘bizi bir sal’ artık diyen gözlerimizle karşılaşmaktan yorulmuş olacak: “Arkadaşlar biz burada size meslek kazandırmak için değil, bilim öğretmek için varız.” demişti. Doğru söylemiş. Hiçbir zaman n boyutlu uzayda kurmam gereken bir regresyon denklemine rastlamadım senelerdir. Üniversiteki o yüksek korelasyon ve regresyon katsayılarına da ömrüm boyunca bir daha rastlayamadım. Yüzde elli korelasyon bulursan öp başına koy. Gerçek hayatta korelasyon falan yok, varsa istatistiksel analize gerek yok, çıplak gözle görülüyor. Korelasyon üzerine bile aforizma kasanlarda bugün. Bazı bölümler gerçekten meslek edinmek için değil, belki akademik hayatta kalırsın diye okunuyor. Kalmayan için dört sene sadece başlıklardan ibaret hoş bir seda. En çok “ben üniversitede on sayfa matematiksel ispat yapardım.” diye anlatırsın. “Ee şimdi ne yapıyorsun?” diye sorduklarında da susar kalırsın. Aslında ben Galton’un genetiksel ırkçılığın da fikir babası olduğunu yazacaktım ki konu yine nerelere gelmiş. Onu da başka bir gün yazarım artık.
Leave a Reply