25.11.2023, 07:31, Berlin
Haruki Murakami’nin kendi hayatı ile ilgili 2008 yılından bir makalesini okudum. Makalenin başlığı: THE RUNNING NOVELIST (Koşan Romancı) Bir gün kitabım çıkar ve bana bir sıfat takılmasını gerektirecek kadar insana ulaşırsa sıfır özgünlükle aynen bu şekilde anılmak isterim. Sabırsızlık virüsünden muzdarip bünyemde hayatım boyunca sadece koşmak ve yazmak için sebat ve sabır gösterdim. Murakami bir roman yazmaya niyetlendikten sonra “Bir yazar olarak uzun bir yaşam sürmek istiyorsam, formda kalmanın bir yolunu bulmalıydım.” diyor ve hayat tarzında köklü değişikliklere gidiyor. Sigarayı bırakıyor, alkolü azaltıyor, erken yatıp, erken kalkıyor. Birçok noktada kendimi Murakami’ye çok yakın hissediyorum. Zaman zaman koşmanın küçümsendiğine şahit oluyorum. Fit bir görüntüsü olan, başka sporlarla ilgili insanlar kolaylıkla koşabileceklerini düşünüyorlar. Muhtemelen daha kolay adapte olurlar ama koşuya başlayan herkes gibi onların da vücutlarını eğitmeleri gerekir. Ben sporla hiç alakası olmayan bir insanken koşmaya niyet ettiğimde 30 yaşındaydım. İki dakika boyunca koşamaz haldeydim. Süre ve istikrar yerine kilometreye odaklıydım. Olmuyor diye vazgeçecekken eşimin önerisiyle kilometre yerine süreye odaklanmaya başladım. ‘Kaç kilometre gittiğimin önemi yok ama bugün 5 dakika koşuyorum’ şeklinde hedefler koydum kendime. 10 dakika, 30 dakika, 60 dakika, 180 dakika… Bir bakmışım yarı maraton koşuyorum. Yarı maraton koşmuş olmak hayatımın en tatmin edici ve gurur verici deneyimiydi. Benzer bir duyguyu kitabım basılınca da hissedeceğimi düşünüyorum. Yazmayı maraton koşmaya çok benzetiyorum. Yola büyük bir enerjiyle çıkıyorsunuz. Ekipmanlarınız, kendinize güveniniz tam. Bir noktadan sonra yorgunluk başlıyor, daha çok var diye düşünüyorsunuz, belki de hazır değilim diyorsunuz. O zaman çevrenizde sizi izlemek için sokağa dökülmüş insanlar, size enerji veriyor. Bu desteği her zaman yazma kısmında göremiyoruz tabii ama ben yine de çok güzel destekler gördüğüme inanıyorum. Yeniden sarılıyorsunuz koşuya. İnsanlar alkışlıyor, ellerini uzatıyor. Rotanın çoğunu koştuğunuzda ‘yapabiliyorum’un rahatlığı geliyor. Kendinden emin olduktan sonra bitirmeyi değil sadece kalan yoldan keyif almayı düşünüyorsunuz. Bitiş çizgisinden sonra dereceniz ne olursa olsun bir madalyanız oluyor. İnsanlar size de, sizden otuz dakika önce bitirine de benzer ilgiyi gösteriyor. Kime ne kadar ilgi gösterildiğiyle de çok ilgilenmiyorsunuz artık. Başardığınızı ve başka maratonlar koşacağınızı da biliyorsunuz.
Leave a Reply