Masal Kralı

30.03.2024, 06:30, Münih

Yazmak mı yaşamak mı ikilemine en çok düştüğüm zamanlar tatillerim. Keşfederken üretmek zor. Masal yazmaktansa masal kahramanı olmayı tercih ediyor insan. Masal şatolarını gezerken çok ilginç tarihi bir figürle tanıştım: İkinci Ludwig. Kuğu Kral (en sevdiği hayvan kuğu) ve Masal Kralı (fantazilere çok düşkün ve bir mektubunda kendini bu şekilde tanımlıyor) olarak da geçiyor. Ludwig’in böyle bir isteği yokken 19 yaşında kendini kral olarak buluyor. Devlet meseleleri onluk değil, insan da sevmiyor. Fantazi dünyası çok geniş, kendini mitlerdeki kahramanlarla özdeşleştiriyor. Operaya ve Wagner’e çok düşkün. Nişanlısı Avusturya prensesini bırakması skandal oluyor. Hakkında eş cinsellik iddiaları var. Linderhof’taki yemek odasının ortasına masayı alt kata indirip kaldıracak bir platform inşa ettirecek kadar insan sevmiyor. Yemeği bitince toplansın diye masa aşağı alınıyor. Böylece Ludwig hizmetlilerini görmek zorunda bile kalmıyor. Kral tuhaf davranışlarına rağmen hizmetlileri tarafından da pek seviliyor. Onların aileleri ile ilgilenip, yardımlarda bulunuyor. Neredeyse Lindenhof’u hiç tanışmadığı, kendinden yüz sene önce yaşamış 14. Louis’e adıyor. Sarayın duvarlarında 14. Louis’in hayatını, Versay’daki yaşamı resmedilmiş. Fransız saray mensupları ve metreslerinin tabloları yer alıyor. Ludwig, bütün varını yoğunu masal şatoları inşa etmek için kullanıyor. Disney’in şatolarına ilham olan, doğru yazıp telaffuz etmeyi öğrendiğinizde Almanca’da A2 seviyesine yükseldiğiniz Neuschwanstein Şatosu’nun yaratıcısı da kendisi. Aynı zamanda çok açık fikirli ve öncü bir lider. Bavyera’daki ilk telefon Neuschwanstein’da kullanılıyor. Ludwig’in arayacak kimsesi yok ama hizmetlileri ile haberleşebiliyor. Şatonun yapımında lokal sanatçılar ve malzemeler kullanılıyor. Ludwig 19. yüzyılda yaşarken artık Orta Çağ şatoları yapılmıyor ama ah ama işte Ludwig’in romantikliği. Orta Çağ şatosu gibi inşa edilse de burası aslında Ludwig’in tek dinleyicisi olduğu, insan arasına girmeden operaların büyüsüne dilediğince kapılabildiği bir opera evi. Duvarlarında opera sahneleri betimleniyor. Salon akustikleri buna göre planlanmış. Ludwig bu sarayları kişisel servetiyle yaptırıyor. Ancak bir noktada bu yaşantıya dağlar dayanmıyor. Ludwig’in borçları günümüze uyarlarsak 75 milyon Sterlin ediyor. Bu arada Bavyera kaybettiği savaş ile bağımsızlığını kaybedip Pruya’ya bağlanıyor. İşler pek de yolunda gitmiyor yani. Kendi krallığından kredi isteyen Ludwig’in kredi isteği reddedilince bakanlarını değiştirmek istiyor. Bakanlar boş durmayıp Ludwig için akıl sağlığı yerinde değildir raporu çıkarttırıyor. Bir süre sonra Ludwig ve raporu yazan doktoru gölde ölü bulunuyor. Ölüm sebepleri hala açıklanamayan bir muamma. Ludwig çok iyi bir yüzücü olmasına rağmen bir karış suda boğularak can veriyor. Son on senesini iyice mutsuz geçirip sporu bırakıyor. Kilo alıyor, yediği sağlıksız yiyeceklerden dişleri dökülüyor. Yani intihar da etmiş olabilir. Ludwig’in kişiliği, fantazi düşkünlüğü ve bir kral olarak insan sevmiyor oluşu beni çok etkiledi. Kendimi bir krala yakın hissedeceğime hiç ihtimal vermezdim 🙂 Sanırım bir süre Ludwig’in hayatı ile haşır neşir olacağım.



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *