Mukadderat!

Dün gece rüyamda bir pandemi başlamıştı ve hareket edemiyorduk. Pandemisiz, özgür günlerimizi düşünürken içim daralıyordu. Rüyamda “Yarın bloga bu his hakkında yazmalıyım,” dedim. Görünen o ki pandemi depresyonu da beni yazmaktan alıkoyamamış 🙂

Ee sabah kalktım pandemi yok. “Ben de olmamasının hissini yazayım öyleyse,” dedim. Bir süredir meditasyona ve şükür egzersizlerime geri döndüm. Rüyamın verdiği o bunaltıcı hissin ardından güne binbir şükürle başladım. Neler yaşadığımızı bir düşündüm. İnsan rahata ne çabuk alışıyor. Sanki o günler hiç yaşanmamış gibi. Yine de pandemi, Fulya teyze gibi tırnaklarıyla fincanın ince derisinde çizikler ve yaralar açtı.* Hepimizin yarım kalan hikâyeleri oldu. Almanya’da kapanma mart ayında başlamıştı. Beş sene geçmiş. Bazı kısımlar hiç yaşanmamış, bazılarıysa dün gibi.

Pandemiye tam girdik, eksik çıktık. Covid sebebiyle olmasa bile pandeminin tozu dumana kattığı günlerde ayrı düştüklerimiz oldu. Ve bazılarımız yeniden bir araya gelecek kadar şanslı olamadık. Mukadderat!

Aslında mutlu ve şükür dolu bir yazı yazmak istemiştim. Neden böyle oldu? Tabaklar, fincanlar çizilince çöpe atmıyorsun. Kullanmaya devam ediyorsun. En tutumlu olanlarımız kendiliklerinden kırılana kadar tutuyor onları. Bazılarımız ihtiyaç sahibine verip bir süreliğine çiziksiz olanlarına kavuşuyor. Sonra onlar da çiziliyor. Kullanılmış şeyin çiziksiz kalması mümkün mü? Kafanda hep bir şüphe: Makine mi çiziyor acaba bunları? Hayat çiziyor. Mukadderat!

*Sevim Burak, Yanık Saraylar



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *