11.10.2023, 06:36, Berlin
Birkaç senedir bir şeylere yetişme çabasıyla kitap okumayı bir görev haline getirdiğimi fark ettim. Kendime okunmamış kitaplarımdan bir raf yaptım. “Bu raf bitene kadar başka kitap almak yok.” dedim. Tabii yine alındı kitaplar. Raf ağzına kadar dolu duruyor önümde. Yeni bir kitap ekleyecek yer kalmadı. Mecbur okunmuş bir rafa ikinci yatay sıra olarak eklendi en son gelen posta. Bu durum bende giderek artan bir stres yaratıyordu. Sonra sevdiğim biri “Kitapların zamanı vardır.” dedi. Ne güzel tanım, aynı sahibi. “Şimdi değil belki on sene sonra gelecek o zaman.” O öyle deyince bir rahatlama geldi. İki senedir okuduğum kitapları sayıları ile not ettiğim listeleri bıraktım. İtiraf ediyorum bıraktığım sayı tatmin edici ve geçen senenin üzerindeydi. Az okusaydım bırakır mıydım yoksa sene sonuna kadar kendimle cedelleşir miydim emin değilim. Bu gibi listeler düzenli kitap okuma alışkanlığı kazanmak isteyenler için faydalı olabilir. Ama hayatımız zaten kitaplar çevresinde şekilleniyorsa kime neyi ispat etmeye çalışıyoruz ki? Aslı; “Edebiyatın bana bir faydası yok ki!” diyen o manasız, diziye nereden düştüğü belli olmayan Osman karakterine der ya “Kitaplar sadece okudum demek için ya da sanat için okunmaz. Edebiyat insanı daha iyi anlamak içindir. Detayları fark etmek içindir. Empati kurmak içindir. Hayatı daha hissederek yaşamak içindir. Sende bunlar çok eksik.” Çok güzel bir anlatım bence. Edebiyat tanımı referansının kültleşmiş bir popüler diziden alındığı bir ‘okuryazar’ bloğu olma ipini de yine ben göğüsledim sanırım.
Leave a Reply