Orlando – Virginia Woolf

Woolf’un 1928 yılında yayımlanan romanını Seniha Akar çevirisi ile İletişim Yayınları’ndan okudum. Kuşkusuz benim için senenin en etkileyici kitaplarından biriydi. Woolf’un sevgilisi Vita Sackville-West‘ten ilhamla yazdığı bu kitap toplumdaki cinsiyet rollerine dair yazılmış en orijinal eser, en azından benim okuduklarım içinde.

Karakterimiz Orlando hayatına İngiliz aristokrasisine mensup bir erkek olarak başlar. 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Orlando’nun hayatına tanık oluruz. Yüzyıllar geçse de Orlando yaşlanmaz, yaşlanmak yerine cinsiyet değiştirir. Orlando’nun özü aynıdır bedensel değişimlerden etkilenmez. Ve biz toplumun dayattığı cinsiyet rollerini aynı karakterin gözünden görürüz. Bu inanılmaz bir buluş. Cinsiyetin doğuştan gelen bir özellik olmaktan çok, toplumsal bir kurgudan ibaret olduğunu öne sürer. Orlando’nun kadın olduktan sonra karşılaştığı farklı muameleler, toplumsal beklentilerin insan hayatını nasıl şekillendirdiğini gözler önüne serer.

Zaman geçtikte değişmeyen şeylerden biri de Orlando’nun edebiyata tutkusu ve kendini bu alanda gerçekleştirme isteğidir. Woolf’un kendi arayışlarından da esinlenmiş olabileceği bu durum kitapla daha da derinden bir bağ kurmamı sağladı.

Woolf’un yarattığı her sahne, verdiği her detay kitabın amacına hizmet ediyor. Ve bunu öyle eğlenceli bir yolla yapıyor ki okuru mest ediyor. Şiirsel dili sayesinde benim okumaktan en keyif aldığım Woolf kitabı da oldu. Kitabın baş mekânlarından biri de İstanbul. Sanırım İstanbul’un batılıların gözündeki egzotik havası bu fantastik kurgu için biçilmiş kaftan. Doğu-batı çatışmasının da bir anlamda metaforu.

Woolf’un kurgusunda zamana meydan okuduğu yapıtının kendisi de zamana meydan okuyor, hâlâ cebelleştiğimiz sorunları ustalıkla ve incelikle hicvediyor.



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *