Esirliklerinin on yedinci günü. Rıza’nın sesiyle uyandı. Abdülkadir ve İsmet’in grupları yine tartışmaya tutuşmuş. Abdülkadir’le çetesi neredeyse her gün bir tatsızlık çıkarıyor. Görse yolunu değiştireceği insanlarla günlerdir yüz yüze bakıyor. Bu haklı stresin altında karakterlerin bütün çirkinlikleri ortaya serilmeye başladı. Böyle insanlarla ortak bir noktası olabileceğini düşünmek bile midesini bulandırıyor. Günlerdir yapmaya çalıştıkları bu değil mi? Boşuna. Yokluğunu fark edecek, yolunu gözleyecek kimsesi yok. Annesi tanıştırdığı her adaya bir kulp takmasaydı evinde onu bekleyen gözü yaşlı bir karısı olurdu şimdi. Aman olmasın, boş ver! Etse etse, kapıcı Sadık Efendi fark eder yokluğunu. “Erdal Bey aidatı ödemeden çekmiş gitmiş,” der. Evini özledi ama yalnızlığına dönmek belki artık daha zor. Gövde gösterisi bitince Rıza yanına geldi.
“Ne oluyor? Yine neyi paylaşamadılar?”
“Abdülkadirgiller biz tuvalet temizlemeyeceğiz diye tutturmuşlar. Sen benim kim olduğumu biliyor musun diye dayılanıyor. Başladı yine ilçe başkanı eniştesinden, emniyet müdürü amca oğlundan. Ne işine yarayacaksa onlar? Tıkıldık kaldık on yedi gündür bu bok çukurunda.”
“İsmetler ne diyor?”
“Ne diyecek. Burada demokrasi var. Kimsenin hakkını kimseye yedirmeyiz. Herkes üzerine düşeni yapacak diyor.”
“Sinanların Abdülkadirler’in tarafına geçmesi yakındır. Sonra İsmet’in demokrasisi sökmez artık bunlara.”
“O zamana dek bir yol bulup da kurtulsak buradan.”
“Bursa’da çok yaklaşmıştık be Rıza. Cafer hariç herkesin yolu Bursa’dan geçmiş.”
“Abi benim anlamadığım ortak noktamızı bulsak ne yapacağız? Elli bir birbirine benzemez adamı toplamışlar. Hadi patlattığımız kafalar bir işe yaradı diyelim. Edirneli emekli öğretmen ile Mardinli taksiciyi, iki lafı bir araya getirmekten aciz mafya bozuntusunu, siyasal islamın terliğini bir araya getiren ortak noktayı bulduk diyelim. Sonra ne olacak? Buraya koyanlar aferin deyip salıverecek mi bizi? Vallahi ben artık umudumu kaybettim abi. Şerife’mi dünya gözüyle bir kez daha görebilseydim.”
…
Leave a Reply