Kitabın üçlemenin son kitabı olduğunu okumaya başladıktan sonra fark ettim. Neyseki böyle şeyleri pek önemsemiyorum. Diğer kitapları da sonra okuruz. Şebnem’i gerçekten merak ettim, diğer kitaplar bu merakımı dindirecek sanırım. Osman’ı çok kişiden övgüyle duydum. Kitabın röportajla başladığını görmek, anlatanın konuyu oldukça dağıtarak anlatması, soruların olayın dışına çıkması beni korkuttu açıkçası. Bir Deliler Evi vakasıyla daha mı karşı karşıyayım diye düşündüm. Ama günlükler işin içine girince beni sarıp sarmaladı, elimden bırakmak istemedim. Epeydir içimdeki kurgu polislerini susturup merakla sayfaları çevirdiğim bir kitap okumamıştım. Çok iyi geldi. Aslında kitap merak duygusunu kaybettirmiyor. Ne oldu, nasıl oldu sorularının cevabı yok. Buna rağmen sevdim. İnsanların aynı hikâyeyi bambaşka ele alması, Osman’ın günlüklerinde bambaşka bir gerçeklikte yaşaması ya da olduğu gibi yazmaya cesaret edemediğinden yaşıyormuş gibi yazması çok etkileyiciydi. Blogumun bir bölümünün adı günlük olsa da ben gerçek bir günlük tutucusu değilim. Hayatımdaki her şeyi tüm çıplaklığıyla benden başka açan olmasa da -ki hep olur- bir deftere sansürsüz yazamam. Günlük yazanlar gerçekten o kadar açık ve dürüst olabiliyorlar mı hep merak etmişimdir.
Leave a Reply