Hayatımda en çok etkilendiğim kitaplardan biri olarak yapıştırdığım onlarca post-it ile (evet hâlâ kitaplara Mona Lisa muamelesi yapıyorum) kitaplığımın baş köşesine yerleşecek bir kitap. Deneme, günlük ve mektup okumayı çok seviyorum. Yazarların evlerine sızıp yaşamlarına ekleniyorum. Röntgenliyorum onları. 50 kuşağının tüm sıkıntılarını içinde barındıran bir kitap. Başka bir dönem değil onlarınki, başka bir dünya. Kitaba başladığımda varoluş sancısının, insan olmanın, vatandaş olmanın yükünün başkalaştığını düşünüyor ama adını koyamıyordum. Ferit Edgü çok güzel koyuyor bu adı: Bizler, unutmayalım, ‘İyi haberlerim var’ diye kartpostal basan bir ülkenin değil, ‘Beterin beteri vardır’ diyen bir ülkenin insanlarıyız. Ne yapalım, bunu biz seçmedik. Seçtiğimiz, yalnızca gergedanlaşmamaktı. Çok şükür, bugüne değin bunu başabildik. Biz gergedanlaştık, insanlık gergedanlaştı, dünya gergedanların dünyası artık. Yalan yok, bazen fazlasıyla umutsuz buldum onları. Demir Özlü bir yerde erkek olmanın zorluğundan bile dem vurmuş. Hayatlarında Berlin’in önemini bilmiyordum. Berlin çoşkuları beni mutlu etti. Kitabın ortalarınde Tezer Özlü’nün yokluğu üçüncü bir göndereci gibi eklenmiş satırlarına, iç acıtıyor. Hele kitabın isminin deliciliği tüm mektupları da özetliyor sanırım. Onlarla beraber yaş aldıkları bu yolculuğa çıkmak, rekabetsiz dostluklarına tanık olmak, bazen aynı pipolar alıp başka iklimlerde tüttürerek yakınlaşmaya çalışmalarını okumak, nasıl yoldaş olunuru görmek, yazma çabalarına ve anlaşılma telaşlarına ortak olmak muazzamdı. Yine Ferit Edgü’nün cümleleriyle bitireceğim yazıyı: ‘Yaşasın yazmak! Çünkü yazmak, aynı zamanda, ya da her şeyden önce AZMAK’tır.’ ‘Yazalım. İşimiz bu!’
Leave a Reply