29.05.2025, 07:29, Berlin
Okumayla ilişkim zamanla düzelir sanıyordum ama tam tersi oluyor gibi. “Zaman geçtikçe daha yerleşik okurum, daldan dala atlamam,” diyordum, ama kendimi freni boşalmış bir kamyon gibi İstanbul’un yokuşlarından aşağı yuvarlanırken buluyorum. Bir kavram ilgimi çekiyor, araştırmaya başlıyorum; karşıma bir kitap çıkıyor, o kitap başka bir denemeye götürüyor, o deneme daha önce okuduğum bir eseri bambaşka bir gözle yorumlamış oluyor. Dünyada sonsuz sayıda kitap olduğunu zaten biliyordum ama şimdi her kitabın da sonsuz versiyonu olabileceği fikrine yavaş yavaş alışıyorum.
Bir öykü fikri var kafamda, birkaç haftadır onun üzerinde düşünüyorum. Eskiden böyle uzun uzun düşünmezdim yazmaya başlamadan önce. Şimdi düşünüyorum da düşünüyorum… Fikrimle örtüşen felsefi kavramların peşine düşüyorum. Bu arayış beni Susan Sontag’ın Başkalarının Acısına Bakmak kitabına götürdü. Sontag orada Simone Weil’in The Iliad, or The Poem of Force adlı metnine atıf yapınca onu okumaya başladım. Ve sonra bir baktım, kendimi yeniden İlyada’nın kapısında bulmuşum. Ama bu, daha önce okuduğum İlyada değil. Başka bir İlyada. Şimdi tekrar okumak istiyorum ama buna gücüm var mı, emin değilim.
Gün içinde bu döngü, başka konularla yeniden başlıyor. Sürekli okuyorum ama biri “Ne okuyorsun?” diye sorsa cevap veremem. Okuduklarımın tek kelimelik karşılıkları yok. Geçen sene çok kitap okuduğumu duyan bir arkadaşım “Neleri okudun, kimlerin külliyatını bitirdin?” diye sormuştu. Hiç kimsenin. Çünkü okuduklarım bambaşka yerlere açılan geçitler gibi. Bir yazarı çok sevsem de diğer kitaplarına sıra gelmiyor. Sıraya kaynak yapan kitaplar bitmiyor. Bazen okuduğum henüz okuduğum bir kitabı bile yeniden sıraya almak istiyorum. Geçen yıl en azından kitapları bitirip sonra dağılıyordum, artık bitirmeye bile fırsat bulamıyorum.
O şahane inceleme sanırım Türkçeye çevrilmemiş ama İngilizcesiyle ilgilenen olursa: https://theanarchistlibrary.org/library/simone-weil-the-iliad
Leave a Reply