20.10.2023, 07:22, Berlin
Beth’in kitabına devam ederken şunları düşünüyorum: Neden yazdıklarımızı başkalarına okutuyoruz? Yazmak bir ihtiyaç peki ya yazdıklarını okutmak? Seneler boyu benden başkasının kapağını açmayacağı defterlerde biriktirebilirdim yazdıklarımı. Ama öyle olsun istemedim. Yazdığım öykülere ne kadar güvenmediğimi söylesem de insanlara okudum, okumaları için yolladım. İnsan arkasında duramayacağı bir şeyi başkasıyla paylaşır mı? Yazdıklarıma güvenmeliyim, öz güvenli olmalıyım diye kendimi telkin ederken içimde başka bir Berke bunları aşmış bir peşin satan gibi oturuyor. Onunla dün karşılaştım. “Ben de seni bekliyordum.” dedi. Yorum almak, kendimizi geliştirmek, belki birine ilham olmak da yazdığımızı paylaşma sebeplerimiz arasında ama o metnin eli yüzü düzgün olduğuna inanmasak neden yorum almak isteyelim? Hadi öyküleri geçtim, bu günlükleri paylaşma cesareti nereden geldi? Çoğu zaman saçmaladığımı söylüyorum, demek ki güzel saçmaladığımı düşünüyorum ve en filtresizinden her şeyi buraya bırakıyorum. İçimdeki peşin satanı görmezden mi gelmeli yoksa bir kez bana görünmüşken elinden mi tutmalı? Bir de bu yazılanları okutturma mevzusu var. Beth diyor ki (artık bizden biri 🙂 ), “Eşe dosta göndermeyin, okumazlar! Ve bu onların seni sevmediği anlamına gelmez.” Seninle keşke daha önce karşılaşsaydım Beth. Çünkü benim deneyip yanılarak ulaştığım sonuç da budur. Bu site eşe dosta gönderildi. En yakın görünenlerin tıklayacak vakti ve ilgisi olmadı. Ben de onların tutkularına böyle yaklaşırım isimli bazı kinler heybede birikti 🙂 (Filtresiz başlayan günlük serüvenim giderek coşuyordu.) Yazdıklarımı okuyanlar yazma tutkusu kenarında buluştuğum insanlar. Beth de bunu öneriyor. İyi ki varlar. Yoksa kime yazılacak bu yazılar?
Leave a Reply