Prag bahane, buluşmak şahane

Edebiyat bana şahane kapılar aralayıp beni şahane insanlarla buluşturdu. Sadece bunun için bile hayata müteşekkirim. Sezen’le çok kısa süre devam ettiğim bir atölyede buluştuk. O atölyenin amacı beni onunla buluşturmakmış sanki. İki buçuk sene önceydi. Her gün saatlerce yazıştık. Konu edebiyattan başlayıp hayatlarımıza uğruyor sonra tekrar edebiyata dönüyordu. O yakınlık bir telefon mesajlaşmasıyla nasıl sağlandı bilemiyorum ancak bir süre sonra birbirimiz hakkında her şeyi biliyorduk. Hayatımda önemli bir şey olduğunda ilk haberdar ettiğim insanlardan biri oldu. Belki daha da önemlisi, birbirimizin edebiyat saksılarına su verdik. Bu destek olmasaydı yazdıklarımızla ilişkimizde burada olamazdık gibi hissediyorum.

Gel gör ki bu süre zarfında pek çok kişiyle görüşmeme rağmen Sezen’le bir türlü buluşamadık. Bunda ufaktan bir korkunun etkisi oldu mu bilmem. Avrupa Yakası’nın bir bölümünde Tanrıverdi’nin saatlerce delicesine eğlenerek mesajlaştığı bir arkadaşı olur. Bir süre sonra yüz yüze buluşmaya karar verirler. Karşılıklı iki kelime bile edemeyip tekrar mesajlaşmaya dönerler. Böyle bir sahnenin yaşanmasından ikimiz de biraz olsun çekiniyorduk sanırım.

Bu korkuların ne kadar yersiz olduğu geçtiğimiz hafta sonu kanıtlandı. Prag’ta buluştuk ve şahane zaman geçirdik. Uzun zamandır böyle eğlenmemiştim. Bir an bile tuhaf sessizlikler, ne yapacağız şimdi düşünceleri olmadı. Sanki bilmem kaçıncı buluşmalarımızdan biriydi. Sanki Sezen hep hayatımdaydı.

Yedik, içtik, güldük, eğlendik, saatlerce yürüdük. Prag, Berlin’e en yakın güzel şehirlerden biri olması sebebiyle arka bahçemiz gibi. Beşinci ya da altıncı gelişimiz olacak. Sezenler için de aynı durum geçerliydi. Bu yüzden kalabalık turist aktivitelerine dalmadan sadece güzel zaman geçirmeye odaklandık. Güzel kitapçılar gezdik, oyun kafelerinde oturduk, parkları ve şehrin sessiz taraflarını gezdik. Hava da şansımıza muhteşemdi.

Edebiyatla ilgilenence Prag’ı Kafka’dan bağımsız düşünmek mümkün değil. Aslında derinlemesine bir Kafka okuması yapmak ve onun şehrinde onu konuşmak istemiştik ancak gündemin kendisi o kadar Kafka’nın yazdıklarına ve yaşadıklarına benzerdi ki, bünyedeki depresyon oranını artırıp Kafka okumaya ikimizin de eli gitmedi. Güzel de oldu, zaten konuşacak çok şeyimiz varmış. Kafka’nın günlüğünü aldım, ülkenin vatandaşına sunduğu depresyon oranı düşerse onu okuyup oradan takviye ederim eksik kalan kısmı.



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *