08.05.2024, 06:33, Berlin
Dün ortaokuldan beri ilk kez redif kelimesini duydum. Duyduğum an yüzüme bir gülümseme yayıldı. Ne çok severdim Türkçe derslerini. Adı Türk Dili ve Edebiyatı olmuştu sanırım. Kompozisyon yazayım, okuma saatimiz olsun, uzun cümleleri öğelerine ayırayım, okuduklarımızı tartışalım. Redifi eksik hatırlıyormuşum. Sabah biraz çalıştım, kafamda oturdu. İnsanın en büyük özgürlüklerinden biri zorunda kalmadan sadece öğrenmek istediği için öğrenmek. Dün ortaokul heyecanım karnıma oturdu. Ne kadar aç olduğumu hatırlattı. Dışarıdan okunacak bir okul olsa keşke. Açık öğretimi araştırmıştım ama sınavlar için git gel zor olacaktı ve divan edebiyatı ile bezeli müfredat beni korkutmuştu. Belki tanısam onları da severdim 🙂 Lisede sayısala kaymamla beraber uzaklaştım sözel alandan. Sözel dersleri dersten saymazdık. Bu bir imaj kaygısı mıydı, zorunluluk mu, yoksa sayısala gerçek bir ilgi mi buradan bakınca ayırt etmesi zor. Belki de senelerdir bu alandan ayrı kalmış olmam ilgimi bu kadar canlı tuttu. Berna Moran’ın Edebiyat Kuramları ve Eleştiri’sini okuyorum günlerdir. Ders kitabı gibi not ala ala. Soyut düşünmekten uzaklaşmış beynim yalpalıyor. Yılmıyorum. Üniversitenin karşısındaki kırtasiyede sırasıyla başkalarının ders notlarını çoğaltan insanken ilk defa kendi ders notlarım var. Bu sefer vize yok, final yok ama notlarım var 🙂
Leave a Reply