11.03.2024, 06:34, Berlin
Dün arkadaşlar bizdeydi. Çocuklarının peşinden koşarken küçük ayak parmağımı koltuğa çarptım. Kimseye renk vermeden koşmaya devam ettim. En çok suikasta kurban giden uzvumuz olduğundan acısını tahmin edersiniz. O kadar kötü bir çarpmaydı ki evdekiler duydukları sesten panik oldu. Olur böyle şeyler dedim ve buz koyma, ayak uzatma gibi tavsiyeleri reddettim. Parmağım çok acıyordu ama nedense acıdığını belli etmek istemiyordum. Bir sürü övgü aldım soğukkanlılığım için. Güçlü durma kaygısı mı, başkalarının günü heba olmasın isteği mi bilmiyorum. Üzerine düşünerek yaptığım bir şey değil. Aynı kırk derece ateşle dans ederek yazı masasına oturmam gibi. Ya da insanlar yardım teklif ettiğinde ihtiyacım olsa bile ben hallediyorum demek gibi. Güçlüyü oynadığımız ne çok an var hayatta. Bu güçlü imajı kime ve neye hizmet ediyor? Dün misafirler gitti, bir süre daha devam ettim imaj çalışmama. Sonra çorabı çıkarttım ve mosmor el değmeyen parmağım ile bakıştık. Ama üzerine fazla endişelenemezdim çünkü bir görüşmem vardı. Arkadaşım ayağını sarkıtma dediği hâlde tüm gün sarkıttım. Görüşme bitti, duş aldım. Artık normal yürüyemiyordum. Durumu on saat kadar sonra kabullenip yatağa uzandım ve ayağıma buz koydum. Bu durumun yetiştirilme şeklimle derinden bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Bu imaj kaygısı çocuklukta içimize atılıp hayat boyu meyve veren çok bereketli bir bitki. Burnun düşse eğilip almayacaksın. Kimseye eyvallahın ve ihtiyacın olamayacak. Ve bu karakterinde en övündüğün şey olacak seneler boyu. Aksi karaktersizlik ya da zayıflıktır. İnsanlar güçlüklere dayanıklı olmalıdır. Kol kırılır yen içinde kalır. Kimseyi derdimizle yormamalıyız. Büyüklere saygısızlık yapılmaz. Büyükler ayaktayken oturulmaz. Büyüklere bir şey taşıtılmaz. İyi de ben ne zaman büyüyeceğim? Bu yaşımda hâlâ ortalarda koşturup başkalarını memnun etmeye çalışan, sandalye üzerine kıvrılan, boyun ağrılarıma rağmen taşımaktan ve getirgötürden gocunmayan bir insanım. Başkasından bir üzüm çöpü isteyemezken onlar ne çok şey istedi benden. Ne çok evet dedim. Hasta olduğunu saklayan, en ufak bir ilgiyi ve yardım talebini savuşturan, yüz kere sorulursa ancak anlatan o insan. Çocukluğumda navigasyonuma girilen o konuma vardım ama vardığım yer beni hiç mutlu etmedi. Yalnız olmadığımı biliyorum. Benim kuşağımın çoğu kadını böyle. Arada nasıl olduysa yırtanlar olmuş onlara çok özeniyorum. Gözlemlerime göre ilk çocuklar asla yırtamamışlar. Otuzlarına kadar gelmişler böyle şeylere çok da kafa yormadan. Sonra süper kahramanı oynayacak gerekli enerji ve istek kalmayınca terapilerin yolları taştan. Düzeliyoruz şimdilerde. Hayır demeyi öğreniyoruz. Ama hâlâ ayaktayız ve hiç hasta olmuyoruz.
Leave a Reply