17.06.2024, 08:34, Berlin
Orhan Pamuk’un Manzaradan Parçalar kitabında 54 yaşında kaleme aldığı bir yazısını okudum. Ömrünün yarısını çoktan tamamladığını bildiğinden, ancak önünde yaratacak çok eser olduğundan bahsediyor. Yazarlık hayatının 32. senesinde olduğunu ve önünde yaratacak 32 senesi daha olduğuna inandığını söylüyor. Yeni yaşımın ilk günleri olması sebebiyle sanırım bu yaşın paniği de henüz üzerimde. Geç mi kaldım sorgulamalarının çoğaldığı bir dönemde bu yazı bana epey iyi geldi. Yazarlığımın üçüncü senesinde olduğum ve önümde daha çok yazacak yıllarım olduğuma inandığım için içim rahatladı. Her yolculuğu insan ömründe değil, kendi içinde değerlendirmemiz gerekiyor. Orhan Pamuk’tan sonra elime aldığım bir diğer kitapta da benzer bir öyküye denk gelince bugünün yazısı bu olmalı dedim. Jorge Luis Borges ve Adolfo Bioy Casares’in Kısa ve Olağanüstü Hikâyeler kitabında Çalışkan isimli bir metin var. Hepimizin eserleri ile bir şekilde karşılaşmış olduğu Hokusai şöyle diyor: Altı yaşımdan beri nesnelerin biçimini kopyalama tutkum vardı ve elli yaşımdan beri pek çok çizim yayınladım, ancak yetmişinci yılımda çizdiğim tüm çizimlerin arasında dikkate almaya değer hiçbir şey yok. Yetmiş üç yılda hayvanların, kuşların, böceklerin ve balıkların yapısını ve otların ve bitkilerin yaşamını kısmen anladım. Ve böylece seksen altıda daha da ilerleyeceğim; doksan yaşımda onların gizli anlamlarına daha da fazla gireceğim ve belki yüze gelindiğinde belki de gerçekten harikulade ve ilahi seviyeye ulaşmış olacağım. Yüz on yaşında olduğumda her nokta her satırın kendine ait bir ömrü olacak. Hokusai 89 yaşına dek üreterek yaşamış. Ben de çoğu keyfimin henüz baharındayım ve bu iyi bir şey. Üreten insan zaten bir şekilde var olmaya devam ediyor. Yazılanlar silinmiyor. Nazım’ın en sevdiğim şiirlerinden birinde dediği gibi ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun atana dek. Ben de hayata öyle iyi karışmak istiyorum ki hayalet olarak kalabileyim güzel anılarda. Hokusai ölmeden önce bestelediği haikusunda da benzer bir şey diyor: Hayalet olsam da yaz tarlalarına hafifçe yürüyeceğim. Bugün göndermelerle dolu bir yazı oldu. Kapanışı da o şahane şiir ile yapmak istiyorum. Ruhum okuduklarım ve hatırladıklarımla aydınlandı bugün.
Ben Senden Önce Ölmek İsterim
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar…
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama , çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.
Leave a Reply