Stoacı öykü

31.10.2023, 07:05, Berlin

Ruh, bedenin misafirhanesidir, onu temiz tut. – Marcus Aurelius

Yağmur yağmasa da yapraklarda biriken damlalarla ıslanıyordu kadın. Yağmurdan kaçmayan insanlardandı. Yanından birileri geçerken kafasını çamurlanmış toprak yola eğiyordu. Ayakkabıları çoktan çamur içindeydi. En azından pantolonu çamur olmasın istedi. Yakınlarda insan olmadığından emin olunca kafasını tekrar kaldırdı. Ağaçlar gökkuşağı renklerindeki yapraklarını döküyor, şehir daha görünür oluyordu. Saklandığı kuytular bir bir ortaya seriliyordu. Ağaçların arkasındaki yoldan bir bisikletli çıktı. Hazırlıksız bulundu. Hırsını ve şiddetini gördü. Dahasını görmemek için gözlerini kapattı. Ne kadar erken çıkarsa çıksın hep birilerine rastlıyordu. Belki de küçük bir köye taşınmalıydı. Ya da bir dağ başında inzivaya çekilmeliydi. Şehirde görmemek olanaksızdı. Çıkalı çok olmamıştı ama eve dönmeye karar verdi. Aslında markete uğramak istiyordu ama onlarca insanı görmeyi kaldıramazdı. İnternetten verdiği sipariş gelene kadar evde ne varsa onunla idare edecekti. Sıcak ekmek kokusu genzine doldu. Fırıncıyı daha önce görmüştü. Sadece para hırsı vardı. Bir iki fazladan ruh görse ne çıkardı? Fırına girdi. Para hırsı memnun oldu. Ekmeği alıp kapıdan çıkıyordu ki sevgililerine şiddet uygulayan adam ve hayalperest, bencil kadın içeri girdi. Kadını uyarmak istedi. Polis inanmış mıydı katilleri, tecavüzcüleri ya da sahtekarları şikayet ettiğinde? Sıcak ekmeği koynuna yaslayıp fırından çıktı. Köpekli bir kadın geçti yanından. Sadece köpeğe baktı. Günün en huzurlu anı. Avlu boştu. Rahatça apartmana girdi. Kapıda sapık ve dolandırıcı komşusuyla karşılaştı. Bugün şanssız günüydü ya da en şanssız hayat ona düştüğünden tüm günleri böyleydi. Temiz bir ruh görmeyeli seneler olmuştu.



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *