13.12.2023, 07:06, Berlin
Berlinliler olarak suratsız insanlarız. Küçük Avrupa şehirlerindeki gibi insanlar güler yüzleriyle çiçek açarak sokakta dolaşmıyorlar. Doğu Almanya etkisi mi, şehrin devasalığı mı buna sebep bilmiyorum. Küçük yerde yetiştiğim için çevremle iletişim hâlinle olmayı severim. Kasiyerle, komşumla, ya da parkta yan banktakiyle havadan sudan konuşmak benim için şahane bir şey. Tabii ilk gelişimdeki dil bariyeriyle ya bir şey söylerler ve anlamazsam korkusu bir şekilde bende kemikleşti, kimseyle ilgilenmeden önüme bakarak yaşar oldum. Çevremdekilerin de bana çok yardımcı olduğu söylenemez. Oturduğum sitemsi yerde bile merhabalarım çoğunlukla havada kalıyor. Son zamanlarda fark ediyorum ki insanlarla sözlü iletişim kurma becerimde tehlike çanları çalıyor. Hiçbir zaman sosyal bir insan olmadım ama o küçük temaslar beni hep mutlu etmiştir. Birkaç ay önce Eindhoven’da tek başıma yürüyüşe çıktım. Tüm şehirle selamlaşarak eve döndüm. Çok mutlu hissettim o gün. Geçenlerde nerede okuduğumu ya da dinlediğimi hatırlamadığım bir taktik öğrendim. Selam vermeyi planladığınız insana son saniyede değil de 10 saniye öncesinde bakmak ve göz teması kurmak lazımmış. Sonrasında yan yana gelene kadar başka bir yere baksan da, önceden bir sinyal oluyormuş bu. Uzun zamandır koşu performansım çok stabil. Yaşadığım sakatlıktan sonra biraz korkar oldum kendimi zorlamaya. Murakami’nin kitabıyla gaza geldim. Koşarken bu teoriyi denedim. Koşan bir kadın sıcacık güldü bana, selamlaştık. Yaşlı bir adamda işe yaramadı. Parkta turlarken bir ara bıraksam mı diye düşünüyordum ki selamlaştığım kadınla tekrar karşılaştık ve bu sefer başparmaklaştık, ilk hareket ondan geldi. Ve Pazartesi uzun sürelerdir koştuğum en uzun mesafeyi koştum.
Leave a Reply