Tuhaf bir gün

24.09.2024, 06:16, Berlin

Dün çok güzel bir şey oldu. Bir öyküm daha yayımlandı. Şuraya da bir ürün yerleştirme yapayım: Yayımlanan öykümü okumak için tıklayınız.🙃Biraz süre geçip link WhatsApp gruplarında ve sosyal medyada paylaşılınca ifşalanmanın heyecanı başladı. Bu yazının konusu bu değil ama insanlar kendi yazılarıymışçasına paylaştılar yazımı, güzel dileklerini ilettiler. Öykümün yayımlandığı kadar buna da sevindim. İyi ki varlar. Buraya da sosyal mesajımı iliştirdiysem yazıma devam edebilirim. Heyecanımı yenmek için dikkatimi kitaplığıma yönelttim. Kitaplığımın bazı rafları öyle dağınık ki. Ne okudumsa bakılmadan araya sıkıştırılıyor. Umberto Eco şanslı kiracılarımdan onun kendine ait bir rafı var. Diğer raflarda ikinci sıraya geçildi, kaçak inşaat. Eco’nun okuduğum son kitabı o dağınıklık arasında kaldı diye düşündüm birden. Düzensiz raflarımda kitabı aradım aradım, bulamadım. Bir yandan da bu kitapların hepsinin indirilip düzenlenmesi lazım diye geçiriyorum içimden. Bazı milimlik boşluklar yakaladım, oralara da ayakta yolcu aldım. Kitapların ortaya saçılması suretiyle üç rafım birbiri üzerine çöktü. En kalabalık raflarım olduğundan her yer kitap. Bana kal geldi. Böyle hayal kırıklıklarının ardından kaçıp gitmek isterim ben. Sorunla yüzleşmeye hâlim olmaz. Bir kez de zeytinyağı şişesi tertemiz evimde kırılıp her yer zeytinyağı olunca aynı duyguyu hissetmiştim. Neyse ki kitap kolay temizleniyor. Daha çok kitaplığı düşünüyorum. Kitaplıksız ne yapacağım diye evden kaçmak istiyorum. Böyle de sağlam bir psikoloji 😂 Ben kalakalmışken Sezer hemen aksiyon aldı. Kitapları boşalttı. Raflar çatlamış ama kırılmamış. Doktor artık fazla yolcu alma dedi. Hem de Berlin’de hayalimdeki kitabevi açılmışken… Ben iyice düştüm tabi… Tüm bunlara sebep olan kitabı da çoktan Eco rafına kaldırmışım. En son gördüm. Sezer kitapları da yerleştirecekti ben mani oldum. Hem güzelce yerleştirmek istedim. Hem artık hiç enerjim yoktu ve mesaim başlamıştı. Arkamda boş üç raf, odanın sağında, solunda kitaptan kuleler, önümde yapılması gereken birtakım hesaplamalar, aklımda henüz yazmadığım yazılar ve okumadığım kitaplar. Çalışmak o kadar anlamsız geliyor ki. Zihnimi toplayıp da önümdeki raporu göremiyorum. On dakikada yapacağım iş bir saat sürüyor. Neden çalışmak zorundayım? Neden kocaman bir yazar olup kocaman bir malikane alıp kocaman bir salonunu kocaman bir kütüphane yapmıyorum hayalleri koşuşturuyor içimde. O kocaman malikaneler yazarlıkla alınıyormuşçasına. Bir yerden de parayı kırıyoruz herhâlde, o kısma pek kafa yormadım. İçimdeki kitaplık da çöktü özetle. Bilgisayar önünde oturuyorum ama psikolojim magmaya doğru inişte. Neyse o verimsiz hâlimle öğle arasına kadar çalıştım. Kahvaltılık almak için markete gittim. Geldiğimde Sezer kitapları daha hafif olacak şekilde yerleştirmiş geçici bir çözüm olarak başka şeyleri kaydırmış vs. Dağınıklık kalkınca yüreğim de hafifledi. Sorgulamalar şimdilik halının altına süpürüldü. Dün tuhaf bir gündü.



Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *