17.10.2023, 07:19, Berlin
Son zamanlarda ne yapsam aklımda edebiyat var. Bilgisayarın başında otururken baktığım sayılar, yazdığım e-postalar, katıldığım toplantılarda harcadığım sözcükler o kadar manasız geliyor ki. Her saniye okumak, her saat başı yazmak istiyorum. Çalışırken kitap, podcast dinliyorum. O zaman sanki biraz anlam katıyorum harcadığım o boş saatlere. Sevdiği işi yapabilen insanlara özeniyorum. O genç yaşlarda nasıl da bulabilmişler senelerce keyifle yapabilecekleri meslekleri? Benim sayılarla olan sevdam çoktan sona erdi. Başlarda hiç bitmeyecek gibiydi. Anlam veremediğim şekilde tüm arkadaşlarım bankacı olurken, pazar araştırma sektöründe kendime bir yer edindiğim için mutlu ve gururluydum. Ömrüm boyunca sayılarla, veriyle uğraşabilirim diyordum. Ne büyük kendini bilmezlik! Dün Nilay Örnek’in Nasıl Olunur? serisinin Erol Evgin bölümünü dinledim. Yayında da bahsi geçtiği üzere efendiliği, kibarlığı ve naifliğiyle eski Türkiye’ye dair ne özlediysek Erol Evgin’de epeyce var. Aynı zamanda kendisi mesleğinden hiç kopmamış, hala aktif olarak yapan bir mimar. İçinde bir yaratım ihtiva ettiğinden mimarlık zaten sanat ya da sanatın samimi kuzeni. Meslek tutkuya dönüşünce bir koltukta bir sürü karpuz taşınabiliyor sanırım. O zaman şikayet edip, bunalmıyorsun. Para kazanmak dışında bir motivasyonla sarılıyorsun işine. Bugün de o ekranda bir gün sadece tutku duyduğum şeylerin yer alacağı hayali ile tutkusuz sayılarıma geri dönüyorum.
Leave a Reply